English    Türkçe    فارسی   

6
763-812

  • Da ibret al ,acın... Bu suretle de buğuz,haset ve kin, kökünden sökülüp çıksın.
  • Yakınlarına onlar ölünce nasıl yüreğin yanarsa o çeşit bak.
  • Gelecek şey gelmiştir onları ölmüş say, sevdiğini ölüyor, ölmüş onu kaybetmişsin bil. 765
  • Garezler senin bu çeşit bakışına perde oluyorsa onları yırt, at.
  • Bunları yırtıp atamazsan âcizim deyip kalma. Bil ki âciz olanı bir âcze salan var.
  • Âciz, bir zincirdir. Birisi gelmiş, sana o zinciri takmıştır. Gözünü açıp zinciri takanı görmek gerek.
  • Ey yaşayış yolunu gösteren ben bir doğandım, ayağım bağlandı, bu neden? diye yalvarıp sızlanmaya koyul.
  • Yarabbi de, kötülüğe kuvvetle adım attım. Bu yüzden kahrınla daima zarar ve ziyan içindeyim. 770
  • Senin öğütlerine karşı kulağım sağırdır. Put kırıyorum diye dâvadaydım ama put yapıyormuşum meğer.
  • Senin yaptığın şeyleri senin sanatlarını anmak mı farzdır, ölümü anmak mı? Ölüm, güz mevsimine benzer, sense yaprakların aslısın.
  • Şu ölüm yıllardır davulcağızını döver durur da senin kulağın vakitsiz ve yersiz oynar.
  • Fakat can verme çağında ah ölüm dersin. Ölüm şimdi mi seni uyandırdı?
  • Ölümün, nâra atmadan boğazı yırtıldı sesi tutuldu; dövüle dövüle davulu patladı! 775
  • Sense kendini bir şeylere verdin, ince eleyip sık dokudun; ne sesini duydun, ne davulunu! Fakat ölümün ne demek olduğunu şimdi anladın işte!
  • Ömrü zayedip tam can verme çağında,o darlık zamanında tövbe etmeye koyulmak,her yıl Halep’teki Şîa’nın âşure günlerinde Antakya kapısında yas tutmasına benzer.Garip bir şair, yoldan gelmişti de:”Bu gürültü,bu feryat nedir kime yas tutuluyor?” diye sormuştu.
  • Âşure günü, bütün Halep’liler, Antakya kapısına gelirler, ta geceye kadar.
  • Kadın erkek, büyük bir kalabalık toplanır, Ehlibeyt’in yasını tutarlardı.
  • Bağırırlar, ağlarlar, feryat ederlerdi. Şîa, Kerbelâ vakası için yas tutardı.
  • Ehlibeyt’in Yezit’ten, Şimir’den çektikleri zulümleri, onlar tarafından uğradıkları sınanmaları sayıp dökerler, 780
  • Sesleri ses verir, feryatları, bütün ovayı, çölü doldururdu.
  • Bir garip şair, âşure günü çölden geldi, o feryadı duydu.
  • Şehri bırakıp o tarafa yürüdü, feryadın sebebini araştırmaya koyuldu.
  • Merak etti, bu gam nedir, bu yas kime tutuluyor diye soruşturmaya başladı.
  • Herhalde bir ulu bey ölmüş olmalı diyordu; böyle bir topluluk, küçük iş değil. 785
  • Ben garibim siz buralısınız adını lâkaplarını söyleyin.
  • Adı neydi ne iş görürdü, nasıl adamdı? Bana bildirin de onun iyiliklerine ait bir mersiye söyleyeyim.
  • Ben şairim,bir mersiye düzüp okuyayım da,buradan bir yiyecek,bir azık parası alayım.
  • Bunu duyanların birisi dedi ki: Yahu, sen deli misin? Yoksa Şîa değilsin de Ehlibeyt düşmanı mısın?
  • Âşure gününü, o gün şehit olan cana yas tutmanın yüzlerce yıl yaşamadan daha üstün olduğunu bilmiyor musun? 790
  • Bu dert Müminin yanında değersiz olur mu hiç? Kulağın aşkı, küpenin değerincedir.
  • Mümine göre o pâk nurun yası, yüzlerce Nuh tufanından da meşhurdur.
  • Şair’in,Halepteki Şiîleri kınayan sözleri
  • Şair dedi ki: Doğru ama Yezit’in devri nerede? Bu yas buraya ne kadar da geç gelmiş?
  • Körler bile o kötülükleri gördüler, sağırların kulakları bile o hikâyeleri duydu.
  • Siz şimdiye kadar uyuyor muydunuz ki şimdi yas tutuyor, elbisenizi yırtıyorsunuz? 795
  • Ey uykuya dalanlar, kendinize ağlayın! Çünkü bu ağır uyku, çok kötü bir ölüm.
  • Allah’ya mensup ruh, zindandan kurtuldu. Neden elbisenizi yırtalım, niçin elimizi ısırıp duralım?
  • Onlar ,din sultanlarıydı. Bağı kırdıkları zaman onlara sevinç çağıdır.
  • Devlet saymanına uçup gittiler; tomruğu,zinciri çözüp attılar.
  • O gün devlet günüdür, güzellik ve saltanat günüdür. Bir zerrecik anlasan, bilsen bunun böyle olduğunu tasdik edersin? 800
  • Bilmiyor, anlamıyorsan yürü, kendine ağla. Çünkü göçmeyi mahşeri inkâr ediyorsun.
  • Kendi harap dinine, harap gönlüne ağla ki bu eski topraktan başka bir şey görmüyor.
  • Görüyorsa neden yiğitleşmiyor, Allah’ya dayanmıyor; neden gözü tok değil?
  • Nerede yüzünde din şarabının verdiği nur? Denizi gördüysen hani cömert elin, avucun?
  • Irmağı gören suyu esirgemez; hele o denizi, o bulutu görmüşse. 805
  • Allah rızk vericiliğini ve rahmet hazinelerini, görmeyen haris ,büyük bir harman yerinde, o geniş harmanı görmeyip de bir tek buğdaya yapışan ,uğraşa çabalaya,titreye,yorula aceleyle onu götürmeye çalışan bir karıncaya benzer.
  • Karınca, güzelim harmanları görmez de bir tanecik buğdayın üstüne titrer.
  • O taneyi hırsla, korkuyla çeker durur da onca yığını görmez.
  • Harman sahibi de ey körlüğünden hiçbir şey görmeyen der;
  • Harmanlarımızdan ancak o bir tek taneyi gördün de ona canla başla sarıldın.
  • Ey surette zerre olan, Zuhal yıldızını gör. Sen bir topal karıncasın, yürü, Süleyman’a bak. 810
  • Sen bu cisimden ibaret değilsin, gözden ibaretsin. Canı görsen cisimden vazgeçersin.
  • İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Gözü, neyi görürse değeri o kadardır insanın.