English    Türkçe    فارسی   

6
835-884

  • Kumaşı yüz kere görür, yüz kere geri verir. O nerede kumaş ölçecek? Yel ölçer poyraz biçer! 835
  • Nerede müşterinin gelişi, alışverişi, nerede bir serserinin alayı, gönül eğleyişi?
  • Cebinde bir habbe bile yoktur. Ancak gevezelik eder, yoksa nereden cüppe alacak?
  • Alışveriş için sermaye yoktur; artık onun çirkin suratı nedir, alayı, gevezeliği ne oluyor?
  • Bu dünya pazarında sermaye altındır, orada da aşk ve iki ıslak göz.
  • Kim eli boş pazara giderse ömrü geçer, tamamı ile ham ve eli boş olarak geri döner. 840
  • Kardeş neredeydin? Hiçbir yerde. Ne pişirdin? Hiçbir şey!
  • Müşteri ol da elim oynasın, gebe olan madenimden lâl doğsun.
  • Fakat müşteri, gevşek ve soğuk bile olsa yine sen onu çağır. Çünkü böyle emredilmiştir.
  • Doğan kuşunu uçur, ruh güvercinini tut. Dâvet yolunda Nuh’un yolunda yürü.
  • Allah için hizmette bulun. Halkın kabul etmesiyle, ret etmesiyle ne işin var senin. 845
  • Birisinin , gece yarısı bir evin kapısı önünde sahur davulu çalması, komşunun “ Daha gece yarısı, sahur vakti değil. Bir de bu evde kimse yok, kimin için davul çalıyorsun” demesi, davulcunun cevabı
  • Birisi, büyük bir zatın evinin kapısında sahur davulu çalmakta idi.
  • Gece yarısı aşk ile şevk ile davul çalıyordu. Ona kabiliyetli birisi dedi ki:
  • Evvelâ bu davulu, seher vakti çal, gece yarısı bu kepazelik olmaz.
  • Bir de ey hevesli adam, şunu da bil ki bu evde hiç kimse yok.
  • Burada şeytandan, periden başka kimse yokken ne diye vaktini zayediyorsun? 850
  • Tefi, davulu birisi duysun diye çalıyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akıl lâzım, fakat akıl hani?
  • Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin şimdi cevabımı dinle de şaşırıp kalma.
  • Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı.
  • Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
  • Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi. 855
  • Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur.
  • Dağ, sana karşı ağırdır, cansızdır, fakat Davut’un önünde usta bir çalgıcı, bir okuyucudur.
  • Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar.
  • Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karşı gönlünü aldırmış bir âşıktır.
  • Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Allah’ya karşı bilgi sahibi ve muti. 860
  • Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun, dedin.
  • Bu halk, Allah için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar.
  • Sarhoş âşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar.
  • Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
  • Allah nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür. 865
  • Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler.
  • Kimi dilersen Kâbe’de ara da derhal önünde beliriversin.
  • Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Allah yurdu olmaz, boş olur?
  • Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler.
  • Hacca gidenler, neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi? 870
  • Hakikatte onlara şu “Lebbeyk” demeyi nasip ediş, her lâhza tek Allah’dan gelen bir sestir.
  • Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır.
  • Hafif ve tiz nağmelerle bakırımı ebediyen onun kimyasına vurup duracağım.
  • Nihayet bu sahur davulum, denizleri coşturacak, inciler saçacak, ihsanlarda bulunacak.
  • Halk, savaş safında Allah için canları ile oynar. 875
  • Birisi Eyüp gibi belâlara düşer, öbürü Yakup gibi sabreder.
  • Yüz binlerce susuz ve muhtaç kişi, Allah için tamaha düşer, çalışır durur.
  • Ben de suçları yargılayan, örten Allah için bu kapıdan sahur davulu çalıyorum, benim de ümidim onda.
  • Parasını almak için müşterimi istiyorsun? Gönül, Allah’dan daha iyi müşteri nerede var?
  • Malından pis dağarcığı alır, sana kendinden ışıklanan bir gönül nuru verir. 880
  • Hakikatte yok olan şu buz kesmiş bedeni alır, vehmimize sığmaz bir saltanat ihsan eder.
  • Birkaç katra göz yaşı alır, şekerlerin, balların hased ettiği kevseri bağışlar.
  • Sevdalarla, dertlerle dolu ah-ı alır, her ah-a karşılık yüzlerce kârlı mevkii lûtfeder.
  • Gözyaşı bulutunun sürdüğü ah bulutu yüzündendir ki Halil’e fazla ah eden dedi.