English    Türkçe    فارسی   

6
847-896

  • Gece yarısı aşk ile şevk ile davul çalıyordu. Ona kabiliyetli birisi dedi ki:
  • Evvelâ bu davulu, seher vakti çal, gece yarısı bu kepazelik olmaz.
  • Bir de ey hevesli adam, şunu da bil ki bu evde hiç kimse yok.
  • Burada şeytandan, periden başka kimse yokken ne diye vaktini zayediyorsun? 850
  • Tefi, davulu birisi duysun diye çalıyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akıl lâzım, fakat akıl hani?
  • Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin şimdi cevabımı dinle de şaşırıp kalma.
  • Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı.
  • Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
  • Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi. 855
  • Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur.
  • Dağ, sana karşı ağırdır, cansızdır, fakat Davut’un önünde usta bir çalgıcı, bir okuyucudur.
  • Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar.
  • Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karşı gönlünü aldırmış bir âşıktır.
  • Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Allah’ya karşı bilgi sahibi ve muti. 860
  • Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun, dedin.
  • Bu halk, Allah için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar.
  • Sarhoş âşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar.
  • Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
  • Allah nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür. 865
  • Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler.
  • Kimi dilersen Kâbe’de ara da derhal önünde beliriversin.
  • Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Allah yurdu olmaz, boş olur?
  • Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler.
  • Hacca gidenler, neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi? 870
  • Hakikatte onlara şu “Lebbeyk” demeyi nasip ediş, her lâhza tek Allah’dan gelen bir sestir.
  • Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır.
  • Hafif ve tiz nağmelerle bakırımı ebediyen onun kimyasına vurup duracağım.
  • Nihayet bu sahur davulum, denizleri coşturacak, inciler saçacak, ihsanlarda bulunacak.
  • Halk, savaş safında Allah için canları ile oynar. 875
  • Birisi Eyüp gibi belâlara düşer, öbürü Yakup gibi sabreder.
  • Yüz binlerce susuz ve muhtaç kişi, Allah için tamaha düşer, çalışır durur.
  • Ben de suçları yargılayan, örten Allah için bu kapıdan sahur davulu çalıyorum, benim de ümidim onda.
  • Parasını almak için müşterimi istiyorsun? Gönül, Allah’dan daha iyi müşteri nerede var?
  • Malından pis dağarcığı alır, sana kendinden ışıklanan bir gönül nuru verir. 880
  • Hakikatte yok olan şu buz kesmiş bedeni alır, vehmimize sığmaz bir saltanat ihsan eder.
  • Birkaç katra göz yaşı alır, şekerlerin, balların hased ettiği kevseri bağışlar.
  • Sevdalarla, dertlerle dolu ah-ı alır, her ah-a karşılık yüzlerce kârlı mevkii lûtfeder.
  • Gözyaşı bulutunun sürdüğü ah bulutu yüzündendir ki Halil’e fazla ah eden dedi.
  • Gel de hemen şu eşi olmayan alışverişi durmayan pazarda eskileri sat, hazır ve elde bir olan beyliği al. 885
  • Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.
  • O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
  • Bilâl, Hicaz sıcağında Mustafa aliyhisselâm’ın sevgisiyle “ Allah birdir, birAhad ahad “ derdi . Efendisi de kâfirlik gayretiyle kuşluk zamanları Hicaz güneşinin altında onu dikenle döverdi. Bilâl’in vücudu yaralanır, yaraların dan kan fışkırır, fakat yine ihtiyarsız olarak ağzından “ Ahad ahad “ sözü çıkardı, nitekim dertliler de ihtiyarsız bir surette feryad eder, inlerler.. Bilâl ,aşk derdiyle doluydu. Firavun’un büyücüleri Cercis Peygamber ve daha sayısız erler gibi oda bu derde düştüğünden diken derdinden kurtulmayı düşünmüyor , o derde aldırış bile etmiyordu.
  • Efendisi, Bilâl’i terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte, o da dikenlere canını feda etmekteydi.
  • Efendisi, neden Ahmed’i anmaktasın diyordu... Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun.
  • Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi. 890
  • Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu.
  • Gözü doldu, gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir âşina kokusu aldı.
  • Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
  • Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
  • Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu. 895
  • Yine “Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateşlendi.