English    Türkçe    فارسی   

6
885-934

  • Gel de hemen şu eşi olmayan alışverişi durmayan pazarda eskileri sat, hazır ve elde bir olan beyliği al. 885
  • Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.
  • O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
  • Bilâl, Hicaz sıcağında Mustafa aliyhisselâm’ın sevgisiyle “ Allah birdir, birAhad ahad “ derdi . Efendisi de kâfirlik gayretiyle kuşluk zamanları Hicaz güneşinin altında onu dikenle döverdi. Bilâl’in vücudu yaralanır, yaraların dan kan fışkırır, fakat yine ihtiyarsız olarak ağzından “ Ahad ahad “ sözü çıkardı, nitekim dertliler de ihtiyarsız bir surette feryad eder, inlerler.. Bilâl ,aşk derdiyle doluydu. Firavun’un büyücüleri Cercis Peygamber ve daha sayısız erler gibi oda bu derde düştüğünden diken derdinden kurtulmayı düşünmüyor , o derde aldırış bile etmiyordu.
  • Efendisi, Bilâl’i terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte, o da dikenlere canını feda etmekteydi.
  • Efendisi, neden Ahmed’i anmaktasın diyordu... Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun.
  • Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi. 890
  • Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu.
  • Gözü doldu, gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir âşina kokusu aldı.
  • Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
  • Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
  • Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu. 895
  • Yine “Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateşlendi.
  • Yine nasihat etti, o da tövbe etti ama aşk gelince tövbesini bozuverdi.
  • Böyle bir hayli tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi.
  • İnanışını açığa vurdu, bedenini belâya attı, ey Muhammed dedi, ey tövbelere düşman!
  • Bedenim de seninle dolu, damarım da. Artık bu bedene nasıl olur da tövbe sığar? 900
  • Bundan böyle tövbeyi gönülden çıkaracağım. Ebedî hayattan nasıl olur da tövbe edebilirim?
  • Aşk, kahredicidir, ben de onun eline düşmüş, kahrolmuş birisiyim. Aşkın coşup köpürmesiyle, aşkın acılığiyle şeker gibi tatlılaştım.
  • Ey kasırga, senin önünde bir yaprağım ben, nereye düşeceğimi ne bilirim?
  • Hilâl’sem de koşuşup duruyorum Bilâl’sem de. Senin güneşine uymuşum bir kere.
  • Ayın bedir oluş yahut zayıflayıp eriyerek hilâl haline gelişle ne işi var? O, güneşin ardına düşmüş gölge gibi koşar durur. 905
  • Kaza ve kadere karşı bir kararda durmaya kalkışan kendi sakalına güler.
  • Hem bir saman çöpü olup rüzgârın önüne düşmek, hem de bir yerde durmaya kalkışmak. Hem kıyamet, hem de sonra işe güce girişmeye kalkmak!
  • Ben aşkın elinde dağarcıktaki kedi gibiyim. Bir an yukarı çıkmadayım, bir an aşağı düşmede.
  • O, beni başının üstünde döndürüp durmada. Ne aşağıda kararım var, ne yukarıda.
  • Âşıklar kuvvetli bir selin önüne düşmüşlerdir. Onlar, aşkın takdirine razı olmuşlardır. 910
  • Değirmen taşı gibi durup dinlenmeden gece gündüz inleyip sızlanarak döner dururlar.
  • Değirmen taşının dönüp durması, kimse bu ırmak duruyor demesin diye ırmak arayanlara bir şahit olmuştur.
  • Arktaki suyu görmüyorsan gel de değirmen taşının dönüşünü gör der.
  • Feleğin, o dönüp durmadan usandığı, bir karara bağlandığı yok. Sen de ey gönül, yıldız gibi ol, durup dinlenmeyi dileme.
  • Hangi dala el atsan, nereye ulaşıp yapışsan, aşk, o dalı kırar, o şeyi koparır. 915
  • Kaderin dönüp duruşunu görmüyorsan unsurların coşuşunu, dönüşünü seyret.
  • Denizin üstündeki çöplerle köpüklerin dönüp akışı, şerefli denizin köpürüp coşmasındandır.
  • Başı dönmüş rüzgârın dönüşünü seyret de onun emrine uymuş olan deniz dalgalarının coşup köpürüşünü gör.
  • Güneşle ay, iki değirmen öküzüdür. Dönüp dururlar ve etrafı korurlar.
  • Yıldızlar da konak konak koşarlar. Her kutlu ve kutsuz şeyin bineği olurlar. 920
  • Felekteki yıldızlar, uzak olduklarından, duyguların da tembel ve gevşek olup iz izleyemediklerinden onların hakikatini bilemezsin.
  • Bizim göz, kulak ve akıl yıldızlarımız, gece nerededir, uyanıkken nerede?
  • Gâh kutlulukla, vuslatta, gönülleri hoş. Gâh kutsuzlukla, ayrılıkta kendilerinden geçmişlerdir.
  • Felekteki ay, böyle dönüp durdukça bazen kapkaranlıktır bir zamanda apaydınlık.
  • Gâh balla süt gibi bahar ve yaz olur, gâh, bir ölüm yerine benzeyen kış, zemheri gelir çatar, karlar yağar. 925
  • Külli olan şeyler bile onun önünde top gibi yuvarlanıp durur, çevgânına tâbi olur, secde eder.
  • Sen ey gönül, bu yüz binlerce varlık içinden bir cüzüsün, nasıl olur da onun hükmüne karşı kararsız bir hale gelmezsin?
  • Beyin emrindeki ata dön, at gâh ahırda mahpustur, gâh gezer dolaşır.
  • Seni de bir mıha bağladı mı sabret, çözdü mü yürü sıçra.
  • Güneş gökyüzünde eğri büğrü gitti mi yüzü kararır, Allah onu bir tutulmaya uğratır. 930
  • Sen de aklını başına devşir de tutulma yerine düşmemeye savaş, bu suretle de tencere gibi yüzü kara bir hale gelme.
  • Buluta da öyle yürüme, böyle yürü diye ateşten kırbaç vururlar.
  • Filân ovaya yağmur yağdır, buraya değil, kulağını aç diye kulağını bururlar.
  • Senin aklın, güneşten artık değildir ya. Nehyedilen fikirde kakılıp kalma.