-
رنج و غم را حق پی آن آفرید ** تا بدین ضد خوش دلی آید پدید 1130
- Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı.
-
پس نهانیها به ضد پیدا شود ** چون که حق را نیست ضد پنهان بود
- Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hakk’ın zıddı olmadığından gizlidir.
-
که نظر بر نور بود آن گه به رنگ ** ضد به ضد پیدا بود چون روم و زنگ
- Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.
-
پس به ضد نور دانستی تو نور ** ضد ضد را مینماید در صدور
- Sen nuru, zıddıyla bildin. Zıt, zıddı meydana çıkarır, gösterir.
-
نور حق را نیست ضدی در وجود ** تا به ضد او را توان پیدا نمود
- Varlık âleminde Hak nurunun zıddı yoktur ki açıkça görünebilsin.
-
لاجرم أبصارنا لا تدرکه ** و هو یدرک بین تو از موسی و که 1135
- Hulâsa gözlerimiz onu idrak edemez; o bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Mûsâ ile Tûr kıssasında gör!
-
صورت از معنی چو شیر از بیشه دان ** یا چو آواز و سخن ز اندیشه دان
- Suretle manayı; aslanla orman yahut ses ve sözle düşünce gibi bil!
-
این سخن و آواز از اندیشه خاست ** تو ندانی بحر اندیشه کجاست
- Bu söz, bu ses; düşünceden meydana geldi. Fakat düşünce denizi nerede? Onu bilmezsin.
-
لیک چون موج سخن دیدی لطیف ** بحر آن دانی که باشد هم شریف
- Ama lâtif bir söz dalgası görünce onun denizinin de kadri yüce bir deniz olacağını anlarsın.
-
چون ز دانش موج اندیشه بتاخت ** از سخن و آواز او صورت بساخت
- Bilgiden düşünce dalgası zuhura gelince mana, söz ve sesten bir suret düzdü.