-
وز نوازشهای حق ابدال را ** تا بداند او مقام و حال را
- Elçiye, makam nedir? Hâl neye derler? Anlasın, bilsin diye Tanrı’nın Abdallara gönderdiği lûtuf ve ihsanları nakletti.
-
حال چون جلوه ست ز آن زیبا عروس ** وین مقام آن خلوت آمد با عروس 1435
- Hâl güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir.
-
جلوه بیند شاه و غیر شاه نیز ** وقت خلوت نیست جز شاه عزیز
- Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat, ancak aziz padişaha mahsustur.
-
جلوه کرده خاص و عامان را عروس ** خلوت اندر شاه باشد با عروس
- Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete giren ancak padişahtır.
-
هست بسیار اهل حال از صوفیان ** نادر است اهل مقام اندر میان
- Sûfîler içinde hâl ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir.
-
از منازلهای جانش یاد داد ** وز سفرهای روانش یاد داد
- Ömer, elçiye can menzillerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.
-
وز زمانی کز زمان خالی بده ست ** وز مقام قدس که اجلالی بده ست 1440
- Zamandan dışarı olan, zamana sığmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet makamından,
-
وز هوایی کاندر او سیمرغ روح ** پیش از این دیده ست پرواز و فتوح
- Ruh simurgunun, bu âleme gelmeden önceki geniş uçuşlarından bahsetti.
-
هر یکی پروازش از آفاق بیش ** وز امید و نهمت مشتاق بیش
- Ruhun, o âlemde bir uçuşu, ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da!
-
چون عمر اغیار رو را یار یافت ** جان او را طالب اسرار یافت
- Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı.