-
صبح شد ای صبح را پشت و پناه ** عذر مخدومی حسام الدین بخواه
- Sabah oldu, ey sabahın penahı Tanrı! (Ben özür serd edemiyorum), bize hizmet eden Hüsâmettin’den sen özür dile!
-
عذر خواه عقل کل و جان تویی ** جان جان و تابش مرجان تویی
- Aklı-ı Küll’ün ve canın özür dileyeni sensin; canların canı, mercanın parıltısı sensin.
-
تافت نور صبح و ما از نور تو ** در صبوحی با می منصور تو
- Sabahın nuru parladı, biz de bu sabah çağında senin Mansur şarabını içmekteyiz.
-
دادهی تو چون چنین دارد مرا ** باده که بود کاو طرب آرد مرا 1810
- Senin feyzin bizi böyle mest ettikçe şarap ne oluyor ki bize neşe versin!
-
باده در جوشش گدای جوش ماست ** چرخ در گردش گدای هوش ماست
- Şarap, coşkunlukla bizim yoksulumuzdur; felek; dönüşte aklımızın fakiridir.
-
باده از ما مست شد نی ما از او ** قالب از ما هست شد نی ما از او
- Şarap bizden sarhoş oldu, biz ondan değil... Beden bizden var oldu, biz ondan değil!
-
ما چو زنبوریم و قالبها چو موم ** خانه خانه کرده قالب را چو موم
- Biz arı gibiyiz, bedenler mum gibi. Tanrı, bedenleri bal mumu gibi göz göz ev ev yapmıştır.
-
رجوع به حکایت خواجهی تاجر
- Tacir hikâyesine dönüş
-
بس دراز است این حدیث خواجه گو ** تا چه شد احوال آن مرد نکو
- Bu bahis çok uzundur, tacirin hikâyesini anlat ki o iyi adamın ne hale geldiği, ne olduğu anlaşılsın.
-
خواجه اندر آتش و درد و حنین ** صد پراکنده همیگفت این چنین 1815
- Tacir, ateşler, dertler, feryatlar içinde, böyle yüzlerce karmakarışık sözler söylüyordu.
-
گه تناقض گاه ناز و گه نیاز ** گاه سودای حقیقت گه مجاز
- Gâh birbirini tutmaz sözler söylüyor, gâh naz ediyor, gâh niyaz eyliyor; gâh hakikat aşkını, gâh mecaz sevdasını ifade ediyordu.