English    Türkçe    فارسی   

1
1941-1950

  • هر کجا تابم ز مشکات دمی ** حل شد آن جا مشکلات عالمی‌‌
  • Her nerede bir çırağlıktan parlasan orada bütün âlemin müşkülleri hallolur.
  • ظلمتی را کافتابش بر نداشت ** از دم ما گردد آن ظلمت چو چاشت‌‌
  • Güneşin bile gideremediği, aydınlatamadığı karanlık, bizim nefsimizden kuşluk çağı gibi aydınlanır.
  • آدمی را او به خویش اسما نمود ** دیگران را ز آدم اسما می‌‌گشود
  • Âdem evlâdına esmasını bizzat gösterdi. ( Âdem’i, isimlerine mazhar etti); diğer mevcudata esma, Âdem’den açıldı.
  • خواه ز آدم گیر نورش خواه از او ** خواه از خم گیر می‌‌خواه از کدو
  • Nurunu, istersen Âdem’den al, istersen ondan şarabı, dilersen küpten al, dilersen testiden!
  • کاین کدو با خنب پیوسته ست سخت ** نی چو تو شاد آن کدوی نیک بخت‌‌ 1945
  • Çünkü bu testi, küple adamakıllı birleşmiştir; o iyi bahtlı testi, senin gibi (zahiri zevklerle şad değil, hakiki neşeyle neşelenmiş) tir.
  • گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی‌‌
  • Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
  • چون چراغی نور شمعی را کشید ** هر که دید آن را یقین آن شمع دید
  • Bir mumdan yanmış olan çırağı gören, yakînen o mumu görmüştür.
  • همچنین تا صد چراغ ار نقل شد ** دیدن آخر لقای اصل شد
  • Bu tarzda o mumdan yakılan çırağdan başka bir çırağ, ondan da diğer bir mum yakılsa ve ta yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek, hepsinin aslı olan ilk mumu görmektir.
  • خواه از نور پسین بستان تو آن ** هیچ فرقی نیست خواه از شمع‌‌دان‌‌
  • İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark yok.
  • خواه بین نور از چراغ آخرین ** خواه بین نورش ز شمع غابرین‌‌ 1950
  • Nuru, dilersen son gelenlerin mumundan gör, dilersen geçmişlerin mumundan.
  • در بیان این حدیث که إن لربکم فی أیام دهرکم نفحات ألا فتعرضوا لها
  • “ Zamanınızdaki günlerde Rabbinizin güzel kokuları vardır. Kendinize gelin; o güzel kokuları almaya çalışın “ hadisinin tefsiri