-
گفت حق فرمود ما را بندهای است ** صافی و شایسته و فرخندهای است
- Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim sâf, makbul ve mübarek kulumuz var;
-
پیر چنگی کی بود خاص خدا ** حبذا ای سر پنهان حبذا
- İhtiyar bir çalgıcı, nasıl olur da Tanrı haslarından olur? Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garip!”
-
بار دیگر گرد گورستان بگشت ** همچو آن شیر شکاری گرد دشت
- Ava çıkan aslanın dönüp dolaşması gibi bir kere daha mezarlık etrafını dolaştı.
-
چون یقین گشتش که غیر پیر نیست ** گفت در ظلمت دل روشن بسی است
- Orada o ihtiyardan başka kimsenin olmadığını iyice anlayınca “ karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
-
آمد او با صد ادب آن جا نشست ** بر عمر عطسه فتاد و پیر جست 2175
- Gelip edebe fazlasıyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sırada Ömer aksırdı, ihtiyar uyanıp sıçradı.
-
مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت
- Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
-
گفت در باطن خدایا از تو داد ** محتسب بر پیرکی چنگی فتاد
- İçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden elemân! Şimdi de çalgıcı ihtiyarcağıza muhtesip geldi, çattı.”
-
چون نظر اندر رخ آن پیر کرد ** دید او را شرمسار و روی زرد
- Ömer, o ihtiyarın yüzüne bakıp da onu utanmış çehresini sararmış görünce,
-
پس عمر گفتش مترس از من مرم ** کت بشارتها ز حق آوردهام
- “Benden korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim.
-
چند یزدان مدحت خوی تو کرد ** تا عمر را عاشق روی تو کرد 2180
- Tanrı, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti.