English    Türkçe    فارسی   

1
3193-3202

  • گفت من چند ارمغان جستم ترا ** ارمغانی در نظر نامد مرا
  • ”Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, lâyık görmedim.
  • حبه‌‌ای را جانب کان چون برم ** قطره‌‌ای را سوی عمان چون برم‌‌
  • Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
  • زیره را من سوی کرمان آورم ** گر به پیش تو دل و جان آورم‌‌ 3195
  • Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım.
  • نیست تخمی کاندر این انبار نیست ** غیر حسن تو که آن را یار نیست‌‌
  • Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın.
  • لایق آن دیدم که من آیینه‌‌ای ** پیش تو آرم چو نور سینه‌‌ای‌‌
  • Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi lâyık gördüm.
  • تا ببینی روی خوب خود در آن ** ای تو چون خورشید شمع آسمان‌‌
  • Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
  • آینه آوردمت ای روشنی ** تا چو بینی روی خود یادم کنی‌‌
  • Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
  • آینه بیرون کشید او از بغل ** خوب را آیینه باشد مشتغل‌‌ 3200
  • Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.
  • آینه‌‌ی هستی چه باشد نیستی ** نیستی بر گر تو ابله نیستی‌‌
  • Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
  • هستی اندر نیستی بتوان نمود ** مال داران بر فقیر آرند جود
  • Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.