-
بر خیالی صلحشان و جنگشان ** وز خیالی فخرشان و ننگشان
- Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri de, utanmaları da bir hayalden ötürüdür.
-
آن خیالاتی که دام اولیاست ** عکس مه رویان بستان خداست
- Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahçelerindeki ay çehrelilerin akisleridir.
-
آن خیالی که شه اندر خواب دید ** در رخ مهمان همیآمد پدید
- Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pîrin çehresinde görünüp duruyordu.
-
شه به جای حاجبان واپیش رفت ** پیش آن مهمان غیب خویش رفت
- Padişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardı.
-
هر دو بحری آشنا آموخته ** هر دو جان بیدوختن بر دوخته 75
- Her ikisi de âşinalık (yüzgeçlik) öğrenmiş bir tek denizdi, her ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı.
-
گفت معشوقم تو بوده ستی نه آن ** لیک کار از کار خیزد در جهان
- Padişah: “Benim asıl sevgilim sensin, o değil. Fakat dünyada iş işten çıkar.
-
ای مرا تو مصطفی من چون عمر ** از برای خدمتت بندم کمر
- Ey aziz, sen bana Mustafa’sın. Ben de sana Ömer gibiyim. Senin hizmetin uğrunda belime gayret kemerini bağladım” dedi.
-
از خداوند ولی التوفیق در خواستن توفیق رعایت ادب در همه حالها و بیان کردن وخامت ضررهای بیادبی
- Muvaffakıyetler verici Ulu Tanrı’dan muvaffakıyet ve bütün ahvalde edebe riayet dileyiş, edepsizlik ve terbiyesizliğin pek fena zararları
-
از خدا جوییم توفیق ادب ** بیادب محروم گشت از لطف رب
- Tanrı’dan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Tanrı’nın lütfundan mahrumdur.
-
بیادب تنها نه خود را داشت بد ** بلکه آتش در همه آفاق زد
- Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.
-
مایده از آسمان در میرسید ** بیشری و بیع و بیگفت و شنید 80
- Alışverişsiz, dedikodusuz Tanrı sofrası gökten iniyordu.