-
لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است
- Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.
-
چون کسی کاو از مرض گل داشت دوست ** گر چه پندارد که آن خود قوت اوست 1080
- Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı, kendisine gıda sanır ama,
-
قوت اصلی را فرامش کرده است ** روی در قوت مرض آورده است
- Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
-
نوش را بگذاشته سم خورده است ** قوت علت همچو چوبش کرده است
- Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
-
قوت اصلی بشر نور خداست ** قوت حیوانی مر او را ناسزاست
- İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
-
لیک از علت در این افتاد دل ** که خورد او روز و شب زین آب و گل
- Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
-
روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک 1085
- Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu?
-
آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بیگلو و آلت است
- O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
-
شد غذای آفتاب از نور عرش ** مر حسود و دیو را از دود فرش
- Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
-
در شهیدان یرزقون فرمود حق ** آن غذا را نه دهان بد نه طبق
- Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!