English    Türkçe    فارسی   

2
1079-1088

  • لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است‏
  • Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.
  • چون کسی کاو از مرض گل داشت دوست ** گر چه پندارد که آن خود قوت اوست‏ 1080
  • Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı, kendisine gıda sanır ama,
  • قوت اصلی را فرامش کرده است ** روی در قوت مرض آورده است‏
  • Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
  • نوش را بگذاشته سم خورده است ** قوت علت همچو چوبش کرده است‏
  • Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
  • قوت اصلی بشر نور خداست ** قوت حیوانی مر او را ناسزاست‏
  • İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
  • لیک از علت در این افتاد دل ** که خورد او روز و شب زین آب و گل‏
  • Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
  • روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک‏ 1085
  • Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu?
  • آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بی‏گلو و آلت است‏
  • O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
  • شد غذای آفتاب از نور عرش ** مر حسود و دیو را از دود فرش‏
  • Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
  • در شهیدان یرزقون فرمود حق ** آن غذا را نه دهان بد نه طبق‏
  • Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!