-
روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک 1085
- Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu?
-
آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بیگلو و آلت است
- O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
-
شد غذای آفتاب از نور عرش ** مر حسود و دیو را از دود فرش
- Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
-
در شهیدان یرزقون فرمود حق ** آن غذا را نه دهان بد نه طبق
- Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!
-
دل ز هر یاری غذایی میخورد ** دل ز هر علمی صفایی میبرد
- Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.
-
صورت هر آدمی چون کاسهای است ** چشم از معنی او حساسهای است 1090
- Her insanın sureti, bir kâseye benzer. Göz de suretinin manasına ait bir duygu âletidir.
-
از لقای هر کسی چیزی خوری ** و ز قران هر قرین چیزی بری
- Herkesin yüzünden bir şey yemekte, her buluştuğundan bir şey almaktasın.
-
چون ستاره با ستاره شد قرین ** لایق هر دو اثر زاید یقین
- Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.
-
چون قران مرد و زن زاید بشر ** وز قران سنگ و آهن شد شرر
- Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi, taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım meydana gelir.
-
و ز قران خاک با بارانها ** میوهها و سبزه و ریحانها
- Toprağın, yağmurla kırânı, meyveleri, yeşillikleri, çiçekleri bitirir.