-
آن که او باشد حسود آفتاب ** و انکه میرنجد ز بود آفتاب
- Güneşe haset eden, güneşin varlığından incinen kişi yok mu?
-
اینت درد بیدوا کاو راست آه ** اینت افتاده ابد در قعر چاه
- Ah, işte sana devası olmayan illet. O adam kördür, kör! İşte sana ebediyen kuyunun ta dibine düşmüş kalmış bir kişi!
-
نفی خورشید ازل بایست او ** کی بر آید این مراد او بگو 1130
- O ezeli güneşi yok etmek ister, fakat söyle, bu muradı nasıl olur da yerine gelir, imkân var mı?
-
.
- Doğan’ın viranede baykuşlar içine düşmesi
-
باز آن باشد که باز آید به شاه ** باز کور است آن که شد گم کرده راه
- Doğan diye, dönüp tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kör doğandır.
-
راه را گم کرد و در ویران فتاد ** باز در ویران بر جغدان فتاد
- Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye düştü, Baykuşların arasında kaldı.
-
او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا
- O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
-
خاک در چشمش زد و از راه برد ** در میان جغد و ویرانش سپرد
- Gözüne toprak saçtı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.
-
بر سری جغدانش بر سر میزنند ** پر و بال نازنینش میکنند 1135
- Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, güzelim kanatlarını yolmaya başladılar.
-
ولوله افتاد در جغدان که ها ** باز آمد تا بگیرد جای ما
- Baykuşlar arasına “Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir düştü.
-
چون سگان کوی پر خشم و مهیب ** اندر افتادند در دلق غریب
- Mahalle köpekleri gibi hepsi de kızgın, korkunç bir halde garip doğanın başına üşüşüp hırkasını çekiştirmeye başladılar.