English    Türkçe    فارسی   

2
1309-1318

  • آن چه پیدا عاجز و بسته و زبون ** و آن چه ناپیدا چنان تند و حرون‏
  • Meydanda olan âcizdir, bağlanmıştır, zebundur. Görünmeyense pek kuvvetli ve galip.
  • ما شکاریم این چنین دامی کراست ** گوی چوگانیم چوگانی کجاست‏ 1310
  • Biz avlardan ibaretiz, kimin böyle bir tuzağı var? Çevgânın önünde toplardan başka bir şey değiliz, çevgânı idare eden nerde?
  • می‏درد می‏دوزد این خیاط کو ** می‏دمد می‏سوزد این نفاط کو
  • Yırtıyor, dikiyor, nerde bu terzi? Üflüyor, yakıyor, nerde bu ateşi yakan?
  • ساعتی کافر کند صدیق را ** ساعتی زاهد کند زندیق را
  • Bir an içinde sıddıkı kâfir eder, bir an içinde zındıkı zahit.
  • ز انکه مخلص در خطر باشد ز دام ** تا ز خود خالص نگردد او تمام‏
  • Onun içindir ki ihlâs sahibi, varlığından tamamıyla halâs olmadıkça tuzağa düşmek tehlikesindedir.
  • ز انکه در راهست و ره زن بی‏حد است ** آن رهد کاو در امان ایزد است‏
  • Çünkü yoldadır, yol kesicilerse sayısız. Ancak Allah amanında olan kurtulur.
  • آینه‏ی خالص نگشت او مخلص است ** مرغ را نگرفته است او مقنص است‏ 1315
  • Aynası tamamıyla arınmayan, henüz ihlâs sahibidir. Kuş tutmayan henüz avla meşguldür.
  • چون که مخلص گشت مخلص باز رست ** در مقام امن رفت و برد دست‏
  • Fakat ihlâs sahibini Allah ihlâs makamına ulaştırırsa ihlâs sahibi kurtulur, emniyet makamına varır.
  • هیچ آیینه دگر آهن نشد ** هیچ نانی گندم خرمن نشد
  • Hiçbir ayna yoktur ki ayna olduktan sonra tekrar demir haline gelsin. Hiçbir ekmek yoktur ki tekrar harmandaki buğday şekline dönsün.
  • هیچ انگوری دگر غوره نشد ** هیچ میوه‏ی پخته با کوره نشد
  • Hiçbir üzüm tekrar dönüp koruk olmaz. Hiçbir olmuş meyve tekrar turfanda haline gelmez.