-
بو که بر اجزای او تابد مهی ** بو که در وی تاب مه یابد رهی
- Belki cüzilerine bir ay parıltısı vurur, belki ay ışığı, ona yol bulur!
-
چون قیامت کوهها را بر کند ** پس قیامت این کرم کی میکند
- Kıyamette dağlar yerlerinden sökülecek… Senin bir davranman da ne vakit böyle bir keremde bulunacak?
-
این قیامت ز آن قیامت کی کم است ** آن قیامت زخم و این چون مرهم است
- Bu kıyamet, o kıyametten nasıl olur da aşağı sayılır? O kıyamet yaradır, bu, merheme benzer.
-
هر که دید این مرهم از زخم ایمن است ** هر بدی کاین حسن دید او محسن است 1340
- Bu merhemi gören yaradan kurtulmuştur. Bu güzelliği gören kötü kişi bile ihsan sahibidir.
-
ای خنک زشتی که خویش شد حریف ** و ای گل رویی که جفتش شد خریف
- Ne mutlu o çirkine ki güzele eş, arkadaş oldu; vah eşi kış olan gül yüzlüye!
-
نان مرده چون حریف جان شود ** زنده گردد نان و عین آن شود
- Ölmüş eşek cana eş olunca dirilir, canın ta kendisi olur.
-
هیزم تیره حریف نار شد ** تیرگی رفت و همه انوار شد
- Kara odun ateşe eş olur, karalığa gider, baştanbaşa nur kesilir.
-
در نمکلان چون خر مرده فتاد ** آن خری و مردگی یک سو نهاد
- Ölmüş eşek tuzluya düşünce eşekliği, murdarlığı bir tarafta kalır.
-
صبغة الله هست خم رنگ هو ** پیسها یک رنگ گردد اندر او 1345
- Allah gününün rengi Allah boyasıdır. Onda her şey bir renge boyanır.
-
چون در آن خم افتد و گوییش قم ** از طرب گوید منم خم لا تلم
- Birisi küpe düşse de sen, ona kalk desen neşesinden “ Beni kınama. Küp benim” der.