-
بر جهید و سنگ پران کرد و چوب ** جملگی بگریختند از بیم کوب
- Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar.
-
قهقهه خندید و جنبانید سر ** گفت باد ریش این یاران نگر
- Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. Dedi ki: “ Şu dostların heva ve hevesine bak.
-
دوستان بین، کو نشان دوستان ** دوستان را رنج باشد همچو جان
- Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.
-
کی کران گیرد ز رنج دوست دوست ** رنج مغز و دوستی آن را چو پوست
- Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.
-
نه نشان دوستی شد سر خوشی ** در بلا و آفت و محنت کشی 1460
- Dostluk nişanesi belâdan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir?
-
دوست همچون زر بلا چون آتش است ** زر خالص در دل آتش خوش است
- Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”
-
امتحان کردن خواجهی لقمان زیرکی لقمان را
- Efendisinin Lokman’ı sınaması
-
نه که لقمان را که بندهی پاک بود ** روز و شب در بندگی چالاک بود
- Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?
-
خواجهاش میداشتی در کار پیش ** بهترش دیدی ز فرزندان خویش
- Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.
-
ز انکه لقمان گر چه بنده زاد بود ** خواجه بود و از هوا آزاد بود
- Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
-
گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن 1465
- Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile”