English    Türkçe    فارسی   

2
148-157

  • گفت اگر من نیستم اسرار خوان ** هم تو بر خوان نام را بر استخوان‏
  • O ahmak, ”Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku!” dedi.
  • گفت عیسی یا رب این اسرار چیست ** میل این ابله در این بیگار چیست‏
  • İsa dedi ki: “Yarabbi, bunlar ne sırlardır? Bu ahmağın bu mücadeleye girişmesi nedendir?
  • چون غم خود نیست این بیمار را ** چون غم جان نیست این مردار را 150
  • Bu hasta, nasıl oluyor da kendi derdiyle uğraşmıyor? Bu murdar herif neye kendi canının derdine düşmüyor?
  • مرده‏ی خود را رها کرده ست او ** مرده‏ی بیگانه را جوید رفو
  • Kendi ölüsünü bıraktı da yabancı ölüyü diriltmeye kalkıştı!”
  • گفت حق ادبارگر ادبار جوست ** خار روییده جزای کشت اوست‏
  • Allah, ”Gerilemede gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.
  • آن که تخم خار کارد در جهان ** هان و هان او را مجو در گلستان‏
  • Dünyada diken eken kişi, sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama!
  • گر گلی گیرد به کف خاری شود ** ور سوی یاری رود ماری شود
  • O, eline gül bile alsa diken olur. Bir dost varsa dost, yılan kesilir.
  • کیمیای زهر و مار است آن شقی ** بر خلاف کیمیای متقی‏ 155
  • O şaki kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilâfına zehir ve yılan kimyasıdır(her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir).
  • اندرز کردن صوفی خادم را در تیمار داشت بهیمه و لاحول گفتن خادم
  • Sofinin hizmetçiye hayvanı tımar ettirmesini söylemesi, hizmetçinin de “Lâhavle” demesi
  • صوفیی می‏گشت در دور افق ** تا شبی در خانقاهی شد قنق‏
  • Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu.
  • یک بهیمه داشت در آخر ببست ** او به صدر صفه با یاران نشست‏
  • Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu.