-
آن که واقف گشت بر اسرار هو ** سر مخلوقات چه بود پیش او
- Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlûkatın sırrı nedir ki?
-
آن که بر افلاک رفتارش بود ** بر زمین رفتن چه دشوارش بود
- Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi?
-
در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم
- Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
-
بود لقمان بنده شکلی خواجهای ** بندگی بر ظاهرش دیباجهای
- Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
-
چون رود خواجه به جای ناشناس ** در غلام خویش پوشاند لباس 1485
- Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir.
-
او بپوشد جامههای آن غلام ** مر غلام خویش را سازد امام
- Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
-
در پیش چون بندگان در ره شود ** تا نباید زو کسی آگه شود
- Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
-
گوید ای بنده تو رو بر صدر شین ** من بگیرم کفش چون بندهی کهین
- Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
-
تو درشتی کن مرا دشنام ده ** مر مرا تو هیچ توقیری منه
- Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.
-
ترک خدمت خدمت تو داشتم ** تا به غربت تخم حیلت کاشتم 1490
- Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der.