-
ترک خدمت خدمت تو داشتم ** تا به غربت تخم حیلت کاشتم 1490
- Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der.
-
خواجگان این بندگیها کردهاند ** تا گمان آید که ایشان بردهاند
- Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.
-
چشم پر بودند و سیر از خواجگی ** کارها را کردهاند آمادگی
- Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir.
-
وین غلامان هوا بر عکس آن ** خویشتن بنموده خواجهی عقل و جان
- Hâlbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler.
-
آید از خواجه ره افکندگی ** ناید از بنده بغیر بندگی
- Efendi kulluk edebilir. Fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki.
-
پس از آن عالم بدین عالم چنان ** تعبیتها هست بر عکس این بدان 1495
- Şunu bil ki o âlemden bu âleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır.
-
خواجهی لقمان از این حال نهان ** بود واقف دیده بود از وی نشان
- Lokman’ın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü.
-
راز میدانست و خوش میراند خر ** از برای مصلحت آن راهبر
- Sırrı bildiği için o yol gösterici, iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi.
-
مر و را آزاد کردی از نخست ** لیک خشنودی لقمان را بجست
- Lokman’ı daha önceden azat ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu.
-
ز انکه لقمان را مراد این بود تا ** کس نداند سر آن شیر و فتی
- Çünkü Lokman’ın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin.