-
چون بخورد از تلخیش آتش فروخت ** هم زبان کرد آبله هم حلق سوخت
- Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
-
ساعتی بیخود شد از تلخی آن ** بعد از آن گفتش که ای جان و جهان 1520
- Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim,
-
نوش چون کردی تو چندین زهر را ** لطف چون انگاشتی این قهر را
- Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
-
این چه صبر است این صبوری از چه روست ** یا مگر پیش تو این جانت عدوست
- Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
-
چون نیاوردی به حیلت حجتی ** که مرا عذری است بس کن ساعتی
- Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
-
گفت من از دست نعمت بخش تو ** خوردهام چندان که از شرمم دو تو
- Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
-
شرمم آمد که یکی تلخ از کفت ** من ننوشم ای تو صاحب معرفت 1525
- Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım.
-
چون همه اجزام از انعام تو ** رستهاند و غرق دانه و دام تو
- Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;
-
گر ز یک تلخی کنم فریاد و داد ** خاک صد ره بر سر اجزام باد
- Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun!
-
لذت دست شکر بخشت بداشت ** اندر این بطیخ تلخی کی گذاشت
- Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı?