-
ور نه این خواهی نه آن فرمان تراست ** کس چه داند مر ترا مقصد کجاست
- Yoksa ne bunu istiyor, ne onu istiyorsan yine ferman senin. Kim ne bilir ki maksadın ne, muradın nerede?
-
جان ابراهیم باید تا به نور ** بیند اندر نار فردوس و قصور
- Can, İbrahim canı olmalı ki nuruyla ateş içinde cennetler, köşkler görsün.
-
پایه پایه بر رود بر ماه و خور ** تا نماند همچو حلقه بند در
- Derece, derece aya, güneşe kadar yücelsin; halka gibi kapıya kalmasın.
-
چون خلیل از آسمان هفتمین ** بگذرد که لا أحب الآفلین
- Halil gibi yedinci kat gökten de geçsin. Çünkü ben batanları, geçenleri sevmem.
-
این جهان تن غلط انداز شد ** جز مر آن را کاو ز شهوت باز شد 1560
- Bu ten âlemi, şehvetten kurtulan kişiden başkasını yanılta gelmiştir, yanılta gider.
-
تتمهی حسد آن حشم بر آن غلام خاص
- Padişah adamlarının o has köleye haset edişlerine dair olan hikâyenin sonu
-
قصهی شاه و امیران و حسد ** بر غلام خاص و سلطان خرد
- Padişah beylerinin hikâyesi, o ebedî sultan kölelerinin has köleye hasetleri,
-
دور ماند از جر جرار کلام ** باز باید گشت و کرد آن را تمام
- Söz, sözü aça, aça hayli geri kaldı. Yine o hikâyeye başlamak, onu tamamlamak gerek.
-
باغبان ملک با اقبال و بخت ** چون درختی را نداند از درخت
- İkbâl sahibi ve bahtlı melek bahçıvan, nasıl olur da ağacı ağaçtan fark etmez?
-
آن درختی را که تلخ و رد بود ** و آن درختی که یکش هفصد بود
- Acı ve kötü ağaçla, bire yedi yüz meyve veren meyveli ağacı.
-
کی برابر دارد اندر تربیت ** چون ببیندشان به چشم عاقبت 1565
- Nasıl olur da bir görür, ikisini de yetiştirmek için zahmet çeker, hele gözü her şeyin sonunu görüp dururken buna imkân mı var?