-
آن درختی را که تلخ و رد بود ** و آن درختی که یکش هفصد بود
- Acı ve kötü ağaçla, bire yedi yüz meyve veren meyveli ağacı.
-
کی برابر دارد اندر تربیت ** چون ببیندشان به چشم عاقبت 1565
- Nasıl olur da bir görür, ikisini de yetiştirmek için zahmet çeker, hele gözü her şeyin sonunu görüp dururken buna imkân mı var?
-
کان درختان را نهایت چیست بر ** گر چه یکسانند این دم در نظر
- O iki ağaç, filvaki şimdi görünüşte bir görünüyor ama ağaçlardan maksat ne? Meyve vermek değil mi?
-
شیخ کاو ینظر بنور الله شد ** از نهایت وز نخست آگاه شد
- Allah nuruyla gören, sondan önden agâh olan şeyh;
-
چشم آخر بین ببست از بهر حق ** چشم آخر بین گشاد اندر سبق
- Âhiri gören gözü Allah uğrunda yummuş, menzile ulaşma hususunda sonu gören gözü açmıştır.
-
آن حسودان بد درختان بودهاند ** تلخ گوهر شور بختان بودهاند
- O hasetçiler, kötü ağaçtır. Yarattıkları acı, bahtları kötüdür.
-
از حسد جوشان و کف میریختند ** در نهانی مکر میانگیختند 1570
- Hasetten coşarlar, ağızları köpürür durur, gizlice hileler kurarlar.
-
تا غلام خاص را گردن زنند ** بیخ او را از زمانه بر کنند
- Bu suretle has kölenin boynunu vurmak, dünyadan kazımak dilerler.
-
چون شود فانی چو جانش شاه بود ** بیخ او در عصمت الله بود
- Canı, padişahın canı olan kişi, nasıl fâni olur? Birisinin gönlünü Allah korursa o adam nasıl yok olur?
-
شاه از آن اسرار واقف آمده ** همچو بو بکر ربابی تن زده
- Padişah o sıralara vâkıftı, fakat Ebubekr-i Rebabi gibi ses çıkarmıyordu.