-
چون شود فانی چو جانش شاه بود ** بیخ او در عصمت الله بود
- Canı, padişahın canı olan kişi, nasıl fâni olur? Birisinin gönlünü Allah korursa o adam nasıl yok olur?
-
شاه از آن اسرار واقف آمده ** همچو بو بکر ربابی تن زده
- Padişah o sıralara vâkıftı, fakat Ebubekr-i Rebabi gibi ses çıkarmıyordu.
-
در تماشای دل بد گوهران ** میزدی خنبک بر آن کوزهگران
- Yaratılışları kötü, ahlâkları fena kişilerin gönüllerini görüyor, o testicilerle gizlice alay ediyordu.
-
مکر میسازند قومی حیلهمند ** تا که شه را در فقاعی در کنند 1575
- Hileciler, hile düzüp koşuyorlar, padişahı çömleğe sokmak istiyorlardı.
-
پادشاهی بس عظیمی بیکران ** در فقاعی کی بگنجد ای خران
- O kadar büyük bir padişah, a eşekler, nasıl bir çömleğe sığar?
-
از برای شاه دامی دوختند ** آخر این تدبیر از او آموختند
- Padişah için bir tuzak ördüler ama nihayet bu hileyi de ondan öğrendiler.
-
نحس شاگردی که با استاد خویش ** همسری آغازد و آید به پیش
- Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.
-
با کدام استاد استاد جهان ** پیش او یکسان و هویدا و نهان
- Hem de hangi hocayla? Huzurunda gizli, aşikâr bir olan cihan hocasıyla.
-
چشم او ینظر بنور الله شده ** پردههای جهل را خارق بده 1580
- Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır.
-
از دل سوراخ چون کهنه گلیم ** پردهای بندد به پیش آن حکیم
- O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.