English    Türkçe    فارسی   

2
1581-1590

  • از دل سوراخ چون کهنه گلیم ** پرده‏ای بندد به پیش آن حکیم‏
  • O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.
  • پرده می‏خندد بر او با صد دهان ** هر دهانی گشته اشکافی بر آن‏
  • Hâlbuki o perde bile yüzlerce ağzıyla ona gülüp durur. Her ağzı hocaya bir delik olmuştur. ( deliklerden talebenin gönlünü seyreder durur.)
  • گوید آن استاد مر شاگرد را ** ای کم از سگ نیستت با من وفا
  • Hoca, talebeye der ki; “ Ey köpekten de aşağı olan, bana hiç mi vefan yok?
  • خود مرا استا مگیر آهن گسل ** همچو خود شاگرد گیر و کوردل‏
  • Haydi, beni kuvvetli, müşküller halledici bir hoca farz etme, tut ki senin gibi bir talebeyim, senin gibi gönül gözüm kör.
  • نه از منت یاری است در جان و روان ** بی‏منت آبی نمی‏گردد روان‏ 1585
  • Fakat canına, gönlüne yardımım da mı dokunmadı? Sana ben olmadıkça bir feyiz bile akmıyor.
  • پس دل من کارگاه بخت تست ** چه شکنی این کارگاه ای نادرست‏
  • Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
  • گویی‏اش پنهان زنم آتش زنه ** نه به قلب از قلب باشد روزنه‏
  • Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
  • آخر از روزن ببیند فکر تو ** دل گواهی می‏دهد زین ذکر تو
  • Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
  • گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم‏
  • Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
  • او نمی‏خندد ز ذوق مالشت ** او همی‏خندد بر آن اسگالشت‏ 1590
  • Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor.