-
او نمیخندد ز ذوق مالشت ** او همیخندد بر آن اسگالشت 1590
- Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor.
-
پس خداعی را خداعی شد جزا ** کاسه زن کوزه بخور اینک سزا
- Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
-
گر بدی با تو و را خندهی رضا ** صد هزاران گل شکفتی مر ترا
- Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
-
چون دل او در رضا آرد عمل ** آفتابی دان که آید در حمل
- Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
-
زو بخندد هم نهار و هم بهار ** در هم آمیزد شکوفه و سبزهزار
- O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
-
صد هزاران بلبل و قمری نوا ** افکنند اندر جهان بینوا 1595
- Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur.
-
چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** میببینی چون ندانی خشم شاه
- Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
-
آفتاب شاه در برج عتاب ** میکند روها سیه همچون کباب
- Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
-
آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست
- O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
-
باز منشوری نویسد سرخ و سبز ** تا رهند ارواح از سودا و عجز
- Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.