-
آن شود شاد از نشان کاو دید شاه ** چون ندید او را نباشد انتباه
- Padişahtan nişane gören sevinir. Görmeyene gelince, uyanıp kendine gelemez.
-
روح آن کس کاو به هنگام أ لست ** دید رب خویش و شد بیخویش و مست
- Elest deminde Rabbini görüp sarhoş olarak kendinden geçen kişinin ruhu bu gün de Rabbini görür, kendinden geçer.
-
او شناسد بوی می کاو می بخورد ** چون نخورد او می چه داند بوی کرد
- Şarap kokusunu şarap içen tanır. Şarap içmeyen şarap kokusunu ne bilsin?
-
ز انکه حکمت همچو ناقهی ضاله است ** همچو دلاله شهان را داله است
- Hikmet, müminin kaybolmuş devesine benzer, Hikmet, teşrifatçı gibi adamı padişahla görüştürür.
-
تو ببینی خواب در یک خوش لقا ** کاو دهد وعده و نشانی مر ترا 1670
- Rüyada güzel yüzlü birisini görürsün, o sana vade verir, alâmetler söyler.
-
که مراد تو شود اینک نشان ** که بپیش آید ترا فردا فلان
- Muradın olacak, nişanesi de bu: Yarın sana filân kişi gelecek.
-
یک نشانی آن که او باشد سوار ** یک نشانی که ترا گیرد کنار
- Onun bir alâmeti atlı oluşudur. Bir alâmeti de şu: Seni görünce kucaklayacak.
-
یک نشانی که بخندد پیش تو ** یک نشان که دست بندد پیش تو
- Bir alâmeti de seni görünce gülmesi; diğer bir nişanesi de sana karşı el kavuşturmasıdır.
-
یک نشانی آن که این خواب از هوس ** چون شود فردا نگویی پیش کس
- Diğer bir alâmeti de şudur ki: Heveslenip bu rüyayı yarın hiç kimseye söylemeyeceksin.
-
ز ان نشان با والد یحیی بگفت ** که نیایی تا سه روز اصلا به گفت 1675
- Bu alâmet, Yahya’nın babasına da gösterilmiş, ona da “ Üç güne kadar kimseye bir söz söylemeye muktedir olamazsın.