-
دولتت پاینده بادا ای سوار ** رحم کن بر عاشقان معذور دار
- Ey atlı, devletin daimî olsun. Âşıklara acı, onları mazur tut” dersin.
-
چون طلب کردی به جد آمد نظر ** جد خطا نکند چنین آمد خبر
- Mademki gayretle aradın dikkatle baktın, bu işe adamakıllı sarıldın. Elbette bulursun. Bir işe ciddi bir suretle sarılan yanılmaz demişler.
-
ناگهان آمد سواری نیک بخت ** پس گرفت اندر کنارت سخت سخت
- Ey iyi bahtlı, ansızın atlı gelir, seni sımsıkı kucaklar.
-
تو شدی بیهوش و افتادی به طاق ** بیخبر گفت اینت سالوس و نفاق
- Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakâr, işte sana münafık!” der.
-
او چه میبیند در او این شور چیست ** او نداند کان نشان وصل کیست 1700
- Ne bilsin o, kendisinden geçen kişinin coşkunluğu nedir? Bu kimin vuslatı, nişanesi? Bilmez ki.
-
این نشان در حق او باشد که دید ** آن دگر را کی نشان آید پدید
- Bu nişane, gören kişinin hakkındadır. Başkasına bu nişane nereden zuhur edecek?
-
هر زمان کز وی نشانی میرسید ** شخص را جانی به جانی میرسید
- Âşığa her an, ondan bir nişane görünmekte, canına can katılmaktadır.
-
ماهی بیچاره را پیش آمد آب ** این نشانها تلک آیات الکتاب
- Sanki çaresiz kalmış balığın önüne su gelmiş. Bu nişaneler, o kitabın delilleridir.
-
پس نشانیها که اندر انبیاست ** خاص آن جان را بود کاو آشناست
- Peygamberlerde olan nişaneler de aşina olan cana mahsustur.
-
این سخن ناقص بماند و بیقرار ** دل ندارم بیدلم معذور دار 1705
- Bu söz noksan kaldı, bir karara bağlanmadı. Gönlüme malik değilim ki mazur gör.!