English    Türkçe    فارسی   

2
1699-1708

  • تو شدی بی‏هوش و افتادی به طاق ** بی‏خبر گفت اینت سالوس و نفاق‏
  • Sen kendinden geçer, dostlarından ayrılırsın. Bu işten haberi olmayan da “ İşte sana riyakâr, işte sana münafık!” der.
  • او چه می‏بیند در او این شور چیست ** او نداند کان نشان وصل کیست‏ 1700
  • Ne bilsin o, kendisinden geçen kişinin coşkunluğu nedir? Bu kimin vuslatı, nişanesi? Bilmez ki.
  • این نشان در حق او باشد که دید ** آن دگر را کی نشان آید پدید
  • Bu nişane, gören kişinin hakkındadır. Başkasına bu nişane nereden zuhur edecek?
  • هر زمان کز وی نشانی می‏رسید ** شخص را جانی به جانی می‏رسید
  • Âşığa her an, ondan bir nişane görünmekte, canına can katılmaktadır.
  • ماهی بی‏چاره را پیش آمد آب ** این نشانها تلک آیات الکتاب‏
  • Sanki çaresiz kalmış balığın önüne su gelmiş. Bu nişaneler, o kitabın delilleridir.
  • پس نشانیها که اندر انبیاست ** خاص آن جان را بود کاو آشناست‏
  • Peygamberlerde olan nişaneler de aşina olan cana mahsustur.
  • این سخن ناقص بماند و بی‏قرار ** دل ندارم بی‏دلم معذور دار 1705
  • Bu söz noksan kaldı, bir karara bağlanmadı. Gönlüme malik değilim ki mazur gör.!
  • ذره‏ها را کی تواند کس شمرد ** خاصه آن کاو عشق عقل او ببرد
  • Zerreleri kim sayabilir ki? Hele saymaya kalkışan, aklını aşka kaptırmış bir adam olursa!
  • می‏شمارم برگهای باغ را ** می‏شمارم بانگ کبک و زاغ را
  • Bağdaki yaprakları, keklik ve karganın ötüşlerini sayabilir miyim?
  • در شمار اندر نیاید لیک من ** می‏شمارم بهر رشد ممتحن‏
  • Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.