-
هر زمان کز وی نشانی میرسید ** شخص را جانی به جانی میرسید
- Âşığa her an, ondan bir nişane görünmekte, canına can katılmaktadır.
-
ماهی بیچاره را پیش آمد آب ** این نشانها تلک آیات الکتاب
- Sanki çaresiz kalmış balığın önüne su gelmiş. Bu nişaneler, o kitabın delilleridir.
-
پس نشانیها که اندر انبیاست ** خاص آن جان را بود کاو آشناست
- Peygamberlerde olan nişaneler de aşina olan cana mahsustur.
-
این سخن ناقص بماند و بیقرار ** دل ندارم بیدلم معذور دار 1705
- Bu söz noksan kaldı, bir karara bağlanmadı. Gönlüme malik değilim ki mazur gör.!
-
ذرهها را کی تواند کس شمرد ** خاصه آن کاو عشق عقل او ببرد
- Zerreleri kim sayabilir ki? Hele saymaya kalkışan, aklını aşka kaptırmış bir adam olursa!
-
میشمارم برگهای باغ را ** میشمارم بانگ کبک و زاغ را
- Bağdaki yaprakları, keklik ve karganın ötüşlerini sayabilir miyim?
-
در شمار اندر نیاید لیک من ** میشمارم بهر رشد ممتحن
- Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.
-
نحس کیوان یا که سعد مشتری ** ناید اندر حصر گر چه بشمری
- Zuhal yıldızının nuhusetiyle Müşterinin saadeti, saymaya kalkışan da sayıya sığmaz.
-
لیک هم بعضی از این هر دو اثر ** شرح باید کرد یعنی نفع و ضر 1710
- Fakat böyle olduğu halde bu ikisinin bazı tesirini, yani zarar ve faydalarını anlatmak yine lâzımdır.
-
تا شود معلوم آثار قضا ** شمه ای مر اهل سعد و نحس را
- Bu suretle kaza ve kaderin eserlerinden cüzi bir miktarı saadet ve nuhuset ehlince anlaşılmış olur.