-
ذرهها را کی تواند کس شمرد ** خاصه آن کاو عشق عقل او ببرد
- Zerreleri kim sayabilir ki? Hele saymaya kalkışan, aklını aşka kaptırmış bir adam olursa!
-
میشمارم برگهای باغ را ** میشمارم بانگ کبک و زاغ را
- Bağdaki yaprakları, keklik ve karganın ötüşlerini sayabilir miyim?
-
در شمار اندر نیاید لیک من ** میشمارم بهر رشد ممتحن
- Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.
-
نحس کیوان یا که سعد مشتری ** ناید اندر حصر گر چه بشمری
- Zuhal yıldızının nuhusetiyle Müşterinin saadeti, saymaya kalkışan da sayıya sığmaz.
-
لیک هم بعضی از این هر دو اثر ** شرح باید کرد یعنی نفع و ضر 1710
- Fakat böyle olduğu halde bu ikisinin bazı tesirini, yani zarar ve faydalarını anlatmak yine lâzımdır.
-
تا شود معلوم آثار قضا ** شمه ای مر اهل سعد و نحس را
- Bu suretle kaza ve kaderin eserlerinden cüzi bir miktarı saadet ve nuhuset ehlince anlaşılmış olur.
-
طالع آن کس که باشد مشتری ** شاد گردد از نشاط و سروری
- Talihi Müşteri olan kişi, neşesinden, ululuğundan sevinir;
-
و انکه را طالع زحل از هر شرور ** احتیاطش لازم آید در امور
- Talihi Zuhal olan da şer işlere düşmemek için yaptığı şeyler de ihtiyat etmek lüzumunu anlar.
-
گر بگویم آن زحل استاره را ** ز آتشش سوزد مر آن بیچاره را
- Yıldızı Zuhal olan kişinin ahvalini tamamıyla söylesem zavallı o yıldızının ateşinden yanar.
-
اذکروا الله شاه ما دستور داد ** اندر آتش دید ما را نور داد 1715
- Padişahımız, bize “Allah’ı anın” diye ruhsat ve müsaade verdi; bizi ateş içinde gördü de nur ihsan etti.