-
در تموز گرم میبینند دی ** در شعاع شمس میبینند فی
- Onlar, sıcak temmuz ayında kışı, güneşin ziyasında gölgeyi görür.
-
در دل انگور می را دیدهاند ** در فنای محض شی را دیدهاند
- Üzümün gönlünde şarabı, tamam yoklukta bütün varlığı müşahede ederler.
-
آسمان در دور ایشان جرعه نوش ** آفتاب از جودشان زربفتپوش
- Gök, onların işret meclislerinde ancak bir yudumcuk içer. Güneş, ancak onların cömertliğiyle bu sırmalı libası giyer.
-
چون از ایشان مجتمع بینی دو یار ** هم یکی باشند و هم ششصد هزار
- Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altı yüz bin!
-
بر مثال موجها اعدادشان ** در عدد آورده باشد بادشان 185
- Onların sayıları dalgalar gibidir. Onlar rüzgâr, zahiren çoğaltır.
-
مفترق شد آفتاب جانها ** در درون روزن ابدان ما
- Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde taaddüt eder, çoğalır.
-
چون نظر در قرص داری خود یکی است ** و آن که شد محجوب ابدان در شکی است
- Fakat güneşin kursuna bakarsan birdir. Bedenlerle mahcup olan kişi şüphededir.
-
تفرقه در روح حیوانی بود ** نفس واحد روح انسانی بود
- Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir.
-
چون که حق رش علیهم نوره ** مفترق هرگز نگردد نور او
- Hak, onlara mademki nurundan saçtı, Hakk’ın nuru, artık ayrılmaz.
-
یک زمان بگذار ای همره ملال ** تا بگویم وصف خالی ز آن جمال 190
- Yoldaş, bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım.