-
تو همان کن که کند خورشید شرق ** ما نفاق و حیله و دزدی و زرق
- Sen, hemen doğu güneşinin yaptığını yap. Bizse nifak hile, hırsızlık ve riya içinde yüzelim!
-
تو عسل ما سرکه در دنیا و دین ** دفع این صفرا بود سرکنگبین
- Sen dünyada da balsın, dinde de.. Bizse sirke. Safraya ancak sirkengübin iyi eder, giderir.
-
سرکه افزودیم ما قوم زحیر ** تو عسل بفزا کرم را وامگیر
- Hâlbuki biz karın ağrısına tutulmuş olduğumuz halde boyuna sirkeyi artırıp duruyoruz. Sen keremi terk etme de balı artır!
-
این سزید از ما چنان آمد ز ما ** ریگ اندر چشم چه فزاید عما
- Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.
-
آن سزد از تو أیا کحل عزیز ** که بیابد از تو هر ناچیز چیز 1870
- Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır.
-
ز آتش این ظالمانت دل کباب ** از تو جمله اهد قومی بد خطاب
- Bu zalimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.
-
کان عودی در تو گر آتش زنند ** این جهان از عطر و ریحان آگنند
- Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.
-
تو نه آن عودی کز آتش کم شود ** تو نه آن روحی که اسیر غم شود
- Sen o öd ağacı değilsin ki ateşte yansın, eksilip bitsin. Sen o ruh değilsin ki gama esir olsun.
-
عود سوزد کان عود از سوز دور ** باد کی حمله برد بر اصل نور
- Öd ağacı yanar ama madeni yanmadan uzaktır. Rüzgâr, nurun aslına nasıl hamle edebilir.
-
ای ز تو مر آسمانها را صفا ** ای جفای تو نکوتر از وفا 1875
- Ey göklere saflık veren, ey cefası vefadan daha iyi olan!