-
شوم ساعت که شدم بر تو پدید ** ای خنک آن را که روی تو ندید
- Sana çattığım saat ne menhus saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene!
-
بیجنایت بیگنه بیبیش و کم ** ملحدان جایز ندارند این ستم
- Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.
-
میجهد خون از دهانم با سخن ** ای خدا آخر مکافاتش تو کن
- Söz söylerken ağzından kan geliyordu “ Yarabbi cezasını sen ver!” diye bağırmakta,
-
هر زمان میگفت او نفرین نو ** اوش میزد کاندر این صحرا بدو
- Her an ona kötü söylemekte, lânet etmekteydi. Atlı ise “ bu ovada koş” diye onu dövüyordu.
-
زخم دبوس و سوار همچو باد ** میدوید و باز در رو میفتاد 1890
- Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu.
-
ممتلی و خوابناک و سست بد ** پا و رویش صد هزاران زخم شد
- Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Ayağında, yüzünde yüz binlerce yara vardı.
-
تا شبانگه میکشید و میگشاد ** تا ز صفرا قی شدن بر وی فتاد
- Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durdu. Nihayet, adamın safrası kabardı, kusmağa başladı.
-
زو بر آمد خوردهها زشت و نکو ** مار با آن خورده بیرون جست از او
- İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.
-
چون بدید از خود برون آن مار را ** سجده آورد آن نکو کردار را
- O yılanı görünce kendisine iyilik eden atlıya secde etti.
-
سهم آن مار سیاه زشت زفت ** چون بدید آن دردها از وی برفت 1895
- O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce bütün dertlerini unuttu.