-
عاقبت بینی که صد بازی بدید ** مثل آن نبود که یک بازی شنید
- Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip akıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.
-
ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
- Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
-
سامریوار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید 1980
- Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti.
-
او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته
- Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
-
لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
- Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
-
ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
- Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
-
سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش
- Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
-
گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین 1985
- Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme.
-
فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان
- Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
-
او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
- O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!