English    Türkçe    فارسی   

2
2155-2164

  • چون تو را آن چشم باطن بین نبود ** گنج می‏پندار اندر هر وجود 2155
  • Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu yol vurucuların belini kırar, onları kahreder.
  • وحی کردن حق تعالی به موسی علیه السلام که چرا به عیادت من نیامدی‏
  • Ulu Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a “Niçin hastalığımda benim halimi, hatırımı sormağa gelmedin?” diye vahyetmesi
  • آمد از حق سوی موسی این عتاب ** کای طلوع ماه دیده تو ز جیب‏
  • Tanrı’dan Musa’ya şu hitap geldi: “Ey koltuğundan ayın doğduğunu gören!
  • مشرقت کردم ز نور ایزدی ** من حقم رنجور گشتم نامدی‏
  • Seni Tanrılık nurunun doğusu haline getirdiğim halde ben ki Tanrı’yım, hastalandım da niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?”
  • گفت سبحانا تو پاکی از زیان ** این چه رمز است این بکن یا رب بیان‏
  • Musa, “Tanrı” sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi, bunu bildir” dedi.
  • باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم‏
  • Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
  • گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا 2160
  • Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi.
  • گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین‏
  • Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
  • هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من‏
  • Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
  • هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
  • Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
  • از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بی‏کلی‏
  • Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.