-
باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست
- Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
-
وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمیباید شکیفت 2180
- Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek.
-
چون به ره کردند صوفی را و رفت ** خصم شد اندر پیش با چوب زفت
- Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca bir sopayla ardından seğirtti.
-
گفت ای سگ صوفیی باشد که تیز ** اندر آیی باغ ما تو از ستیز
- Dedi ki: “Ey köpek sofi, demek sen cüret edip benim bağıma giriyorsun ha!
-
این جنیدت ره نمود و بایزید ** از کدامین شیخ و پیرت این رسید
- Sana bu hususta Cüneyt mi yol gösterdi, Bayezid mi? Bu sana hangi şeyhin, hangi pirinden kaldı?
-
کوفت صوفی را چو تنها یافتش ** نیم کشتش کرد و سر بشکافتش
- Sofiyi yalnız bulunca bir iyice dövdü, âdeta yarı canlı bir hale koydu, başını yardı.
-
گفت صوفی آن من بگذشت لیک ** ای رفیقان پاس خود دارید نیک 2185
- Sofi “benim nöbetim geçti. Fakat arkadaşlar, bir iyice sıranızı gözetin.
-
مر مرا اغیار دانستید هان ** نیستم اغیارتر زین قلتبان
- Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar değilim.
-
این چه من خوردم شما را خوردنی است ** وین چنین شربت جزای هر دنی است
- Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık kişiye lâyıktır.
-
این جهان کوه است و گفتوگوی تو ** از صدا هم باز آید سوی تو
- Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir” dedi.