English    Türkçe    فارسی   

2
2186-2195

  • مر مرا اغیار دانستید هان ** نیستم اغیارتر زین قلتبان‏
  • Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar değilim.
  • این چه من خوردم شما را خوردنی است ** وین چنین شربت جزای هر دنی است‏
  • Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık kişiye lâyıktır.
  • این جهان کوه است و گفت‏وگوی تو ** از صدا هم باز آید سوی تو
  • Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir” dedi.
  • چون ز صوفی گشت فارغ باغبان ** یک بهانه کرد ز آن پس جنس آن‏
  • Bahçıvan sofiden kurtulunca yine o çeşit bir bahane kurdu.
  • کای شریف من برو سوی وثاق ** که ز بهر چاشت پختم من رقاق‏ 2190
  • Şerife “Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için, yufka ekmeği pişirmiştim,
  • بر در خانه بگو قیماز را ** تا بیارد آن رقاق و قاز را
  • Evin kapısını vur.K aymaz’a söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin” dedi.
  • چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین‏
  • Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
  • او شریفی می‏کند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
  • O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
  • بر زن و بر فعل زن دل می‏نهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
  • Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.
  • خویشتن را بر علی و بر نبی ** بسته است اندر زمانه بس غبی‏ 2195
  • Zamanede nice ahmaklar, Ali’ye Peygambere nispet iddia ederler.”