English    Türkçe    فارسی   

2
2228-2237

  • گفت شیخ آن نو مرید خویش را ** امتحان کرد آن نکو اندیش را
  • Şeyh, o yeni müridini, o iyi düşünceli kişiyi imtihan etmek maksadıyla dedi ki:
  • روزن از بهر چه کردی ای رفیق ** گفت تا نور اندر آید زین طریق‏
  • “Yoldaş, eve niçin pencere açtın?” O da şöyle cevap verdi: “Işık gelsin diye”
  • گفت آن فرع است این باید نیاز ** تا از این ره بشنوی بانگ نماز 2230
  • Şeyh “O feridir. Şunu niyaz etmek gerek: Bu pencereden ezanı duyasın” dedi.
  • بایزید اندر سفر جستی بسی ** تا بیابد خضر وقت خود کسی‏
  • Bayezid, seferde vaktin Hızır’ı olan kişiyi bulmak için uğraşmakta, böyle bir er araştırmaktaydı.
  • دید پیری با قدی همچون هلال ** دید در وی فر و گفتار رجال‏
  • Vücudu hilâl gibi incelmiş bir pir gördü; onda erlerin halini, kalini buldu.
  • دیده نابینا و دل چون آفتاب ** همچو پیلی دیده هندستان به خواب‏
  • Pirin gözü görmüyordu, fakat gönlü güneş gibiydi. Âdeta rüyasında Hindistan’ı görmüş bir file benziyordu
  • چشم بسته خفته بیند صد طرب ** چون گشاید آن نبیند ای عجب‏
  • Gözünü yummuş, uyumakta. Fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi görmekte. Gözünü açarsa nasıl olurda görmez? Şaşılacak şey!
  • بس عجب در خواب روشن می‏شود ** دل درون خواب روزن می‏شود 2235
  • Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül uykuda pencere kesilir.
  • آن که بیدار است و بیند خواب خوش ** عارف است او خاک او در دیده کش‏
  • Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir. Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek.
  • پیش او بنشست و می‏پرسید حال ** یافتش درویش و هم صاحب عیال‏
  • Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu; onun hem fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı.