-
گفت شیخ آن نو مرید خویش را ** امتحان کرد آن نکو اندیش را
- Şeyh, o yeni müridini, o iyi düşünceli kişiyi imtihan etmek maksadıyla dedi ki:
-
روزن از بهر چه کردی ای رفیق ** گفت تا نور اندر آید زین طریق
- “Yoldaş, eve niçin pencere açtın?” O da şöyle cevap verdi: “Işık gelsin diye”
-
گفت آن فرع است این باید نیاز ** تا از این ره بشنوی بانگ نماز 2230
- Şeyh “O feridir. Şunu niyaz etmek gerek: Bu pencereden ezanı duyasın” dedi.
-
بایزید اندر سفر جستی بسی ** تا بیابد خضر وقت خود کسی
- Bayezid, seferde vaktin Hızır’ı olan kişiyi bulmak için uğraşmakta, böyle bir er araştırmaktaydı.
-
دید پیری با قدی همچون هلال ** دید در وی فر و گفتار رجال
- Vücudu hilâl gibi incelmiş bir pir gördü; onda erlerin halini, kalini buldu.
-
دیده نابینا و دل چون آفتاب ** همچو پیلی دیده هندستان به خواب
- Pirin gözü görmüyordu, fakat gönlü güneş gibiydi. Âdeta rüyasında Hindistan’ı görmüş bir file benziyordu
-
چشم بسته خفته بیند صد طرب ** چون گشاید آن نبیند ای عجب
- Gözünü yummuş, uyumakta. Fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi görmekte. Gözünü açarsa nasıl olurda görmez? Şaşılacak şey!
-
بس عجب در خواب روشن میشود ** دل درون خواب روزن میشود 2235
- Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül uykuda pencere kesilir.
-
آن که بیدار است و بیند خواب خوش ** عارف است او خاک او در دیده کش
- Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir. Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek.
-
پیش او بنشست و میپرسید حال ** یافتش درویش و هم صاحب عیال
- Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu; onun hem fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı.