English    Türkçe    فارسی   

2
2233-2242

  • دیده نابینا و دل چون آفتاب ** همچو پیلی دیده هندستان به خواب‏
  • Pirin gözü görmüyordu, fakat gönlü güneş gibiydi. Âdeta rüyasında Hindistan’ı görmüş bir file benziyordu
  • چشم بسته خفته بیند صد طرب ** چون گشاید آن نبیند ای عجب‏
  • Gözünü yummuş, uyumakta. Fakat yüzlerce zevk ve neşe âlemi görmekte. Gözünü açarsa nasıl olurda görmez? Şaşılacak şey!
  • بس عجب در خواب روشن می‏شود ** دل درون خواب روزن می‏شود 2235
  • Rüya deyince şaşılacak şeyler açığa çıkar. Gönül uykuda pencere kesilir.
  • آن که بیدار است و بیند خواب خوش ** عارف است او خاک او در دیده کش‏
  • Uyanık olduğu halde güzel rüya gören âriftir. Sen onun bastığı toprağı gözüne sürme gibi çek.
  • پیش او بنشست و می‏پرسید حال ** یافتش درویش و هم صاحب عیال‏
  • Bayezid o pirin huzuruna varıp oturdu, halini sordu; onun hem fakir, hem de aile efradı çok olduğunu anladı.
  • گفت عزم تو کجا ای بایزید ** رخت غربت را کجا خواهی کشید
  • Pir, “Ey bayezid nereye gidiyorsun gurbet pılı pırtısını nereye kadar çekip sürüyeceksin” dedi.
  • گفت قصد کعبه دارم از پگه ** گفت هین با خود چه داری زاد ره‏
  • Bayezid “ Hac mevsimi Kâbe’ye gidiyorum” diye cevap verdi. Pir dedi ki: “Yol masrafı olarak yanında ne var?”
  • گفت دارم از درم نقره دویست ** نک ببسته سخت در گوشه‏ی ردی است‏ 2240
  • Bayezid “ İki yüz dirhem gümüşüm var. Ridamın ucuna sımsıkı bağladım işte.” deyince,
  • گفت طوفی کن به گردم هفت بار ** وین نکوتر از طواف حج شمار
  • Pir, “Etrafımda yedi kere tavaf et. Bu tavafı hac tavafından daha makbul bil.
  • و آن درمها پیش من نه‏ای جواد ** دان که حج کردی و حاصل شد مراد
  • O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver. Bil ki hac ettin muradın hâsıl oldu.