English    Türkçe    فارسی   

2
2242-2251

  • و آن درمها پیش من نه‏ای جواد ** دان که حج کردی و حاصل شد مراد
  • O dirhemleri de, ey cömert kişi, bana ver. Bil ki hac ettin muradın hâsıl oldu.
  • عمره کردی عمر باقی یافتی ** صاف گشتی بر صفا بشتافتی‏
  • Umre ettin ebedi ömre nail oldun, sâf bir hale geldin, Safa’ya koştun, Saiy erkânını yerine getirdin.
  • حق آن حقی که جانت دیده است ** که مرا بر بیت خود بگزیده است‏
  • Canının gördüğü Hak hakkı için ki o, beni kendi evinden daha üstün, daha makbul etmiştir;
  • کعبه هر چندی که خانه‏ی بر اوست ** خلقت من نیز خانه‏ی سر اوست‏ 2245
  • Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama benim vücudum da onun sır evi.
  • تا بکرد آن کعبه را در وی نرفت ** و اندر این خانه بجز آن حی نرفت‏
  • Tanrı, Kâbe’yi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Hâlbuki bu eve, benim vücuduma, o ebedi diri olan Tanrı’dan başka kimse gelmedi.
  • چون مرا دیدی خدا را دیده‏ای ** گرد کعبه‏ی صدق بر گردیده‏ای‏
  • Beni gördün ya, bil ki Tanrı’yı gördün; doğruluk Kâbe’sinin, hakikî Kâbe’nin etrafında tavaf ettin.
  • خدمت من طاعت و حمد خداست ** تا نپنداری که حق از من جداست‏
  • Bana hizmet, Tanrıya itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakkı benden ayrı sanma.
  • چشم نیکو باز کن در من نگر ** تا ببینی نور حق اندر بشر
  • Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Tanrı nurunu göresin” dedi.
  • بایزید آن نکته‏ها را هوش داشت ** همچو زرین حلقه‏اش در گوش داشت‏ 2250
  • Bayezid, o nükteleri dinledi, altın bir küpe gibi kulağına taktı.
  • آمد از وی بایزید اندر مزید ** منتهی در منتها آخر رسید
  • Bu yüzden derecesi yükseldi, fazileti arttı. Hakikat yolunun sonuna erişmiş olan Bayezid, artık ondan sonra bir son tasavvur edilemeyecek olan bir makama vardı.
  • دانستن پیغامبر صلی الله علیه و آله که سبب رنجوری آن شخص گستاخی بوده است در دعا
  • Peygamber’in o şahsın hastalandığına, duada küstahlık etmesinin sebep olduğunu bildirmesi