English    Türkçe    فارسی   

2
2367-2376

  • نیست خود بی‏چشم تر کور از زمین ** این زمین از فضل حق شد خصم بین‏
  • Kör, bu yeryüzünden de daha gözsüz değil ya! Hâlbuki bu yer bile Tanrı inayetiyle düşmanı tanıdı!
  • نور موسی دید و موسی را نواخت ** خسف قارون کرد و قارون را شناخت‏
  • Musa’nın nurunu gördü, ona iltifat etti, Karun’u ise tanıdı yere geçirdi.
  • رجف کرد اندر هلاک هر دعی ** فهم کرد از حق که یا أرض ابلعی‏
  • Benlikte bulunan her kişiyi helâk etti, Tanrının “ Ya ard ublai” emrini anladı.
  • خاک و آب و باد و نار با شرر ** بی‏خبر با ما و با حق با خبر 2370
  • Toprak su, yer ve kıvılcımlı ateş, bizimle her şeyden habersiz fakat Tanrı ile her şeyden haberdardırlar.
  • ما بعکس آن ز غیر حق خبیر ** بی‏خبر از حق و از چندین نذیر
  • Bizim ise onun aksine Hak’tan gayrı her şeyden haberimiz var da Hak’tan haberimiz yoktur. Tehditçilerden bihaberiz!
  • لاجرم أشفقن منها جمله‏شان ** کند شد ز آمیز حیوان حمله‏شان‏
  • Hülâsa onların hepsi Tanrı emanetini yüklenmekten korktular, çekindiler. Fakat hayvanla karışınca bu çekinmeleri, bu çalışmaları körleşti, neticesiz bir hale geldi!
  • گفته بیزاریم جمله زین حیات ** کاو بود با خلق حی با حق موات‏
  • “Hepimiz de halkla diri, Hak’la ölü bir hale gelen bu hayattan bîzarız” dediler.
  • چون بماند از خلق گردد او یتیم ** انس حق را قلب می‏باید سلیم‏
  • Birisi, anası babası öldü mü yetim olur. Hak’la ünsiyet için kalb-i selim gerek!
  • چون ز کوری دزد دزدد کاله‏ای ** می‏کند آن کور عمیا ناله‏ای‏ 2375
  • Hırsız, bir körden bir kumaş çaldı mı kör, bilmeden feryada başlar.
  • تا نگوید دزد او را کان منم ** کز تو دزدیدم که دزد پر فنم‏
  • Fakat hırsız ona “Senin malını ben çaldım, ben hilebaz bir hırsızım” demedikçe,