-
سوی سوراخی که نامش گوشهاست ** تا بباغ جان که میوهاش هوشهاست
- Kulak denen deliklerden akıp, meyvesi akıl ve anlayış olan can bağına kadar gitmekte.
-
شاه راه باغ جانها شرع اوست ** باغ و بستانهای عالم فرع اوست
- Canlar bağının ana yolu da o anlayışın yolu. Âlemin bağları, bostanları onun fer’inden ibaret.
-
اصل و سرچشمهی خوشی آن است آن ** زود تجری تحتها الأنهار خوان 2455
- Bu hoşlukların aslı ve kaynağı o. Haydi, hemen “ O, bahçelerin inişlerinde nehirler akar” ayetini oku artık.”
-
تتمهای نصیحت رسول صلی الله علیه و آله بیمار را
- Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in hastaya nasihat etmesi hikâyesinin sonu
-
گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** چون عیادت کرد یار زار را
- Peygamber, o hastayı dolaştı, o ağlayıp inleyen zavallının halini hatırını sordu. Sonra dedi ki:
-
که مگر نوعی دعایی کردهای ** از جهالت زهربایی خوردهای
- “Acaba sen bir çeşit dua mı ettin, bilmeyerek bir zehirli aş mı yedin?
-
یاد آور چه دعا میگفتهای ** چون ز مکر نفس میآشفتهای
- Hele bir hatırla bakayım, nefsin, hilesinden coşunca ne çeşit duada bulundun?”
-
گفت یادم نیست الا همتی ** دار با من یادم آید ساعتی
- Hasta “ Hiç hatırıma gelmiyor. Himmet et de hatırlayayım” dedi.
-
از حضور نور بخش مصطفا ** پیش خاطر آمد او را آن دعا 2460
- Mustafa’nın nur bağışlayan huzuru hürmetine duayı hatırladı.
-
همت پیغمبر روشنکده ** پیش خاطر آمدش آن گم شده
- Her yanı aydınlatan Peygamber’in himmeti, ona hatırlayamadığını hatırlattı.
-
تافت ز آن روزن که از دل تا دل است ** روشنی که فرق حق و باطل است
- Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönle açılmış olan pencereden parladı.