-
چون گرفتار گنه میآمدم ** غرقه دست اندر حشایش میزدم
- Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
-
از تو تهدید و وعیدی میرسید ** مجرمان را از عذاب بس شدید 2465
- Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit etmiştin.
-
مضطرب میگشتم و چاره نبود ** بند محکم بود و قفل ناگشود
- Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
-
نی مقام صبر و نه راه گریز ** نی امید توبه نه جای ستیز
- Ne sabredebiliyordum. Ne kaçacak, kurtulacak yer vardı. Ne tövbe etmeye bir ümidim kalmıştı, ne dayanmama imkân.
-
من چو هاروت و چو ماروت از حزن ** آه میکردم که ای خلاق من
- Elemden Harut’la Marut gibi ah ederek dedim ki: Ey yaratan Tanrı’m.
-
از خطر هاروت و ماروت آشکار ** چاه بابل را بکردند اختیار
- Harut’la Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
-
تا عذاب آخرت اینجا کشند ** گربزند و عاقل و ساحروشاند 2470
- Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler.
-
نیک کردند و بجای خویش بود ** سهلتر باشد ز آتش رنج دود
- İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
-
حد ندارد وصف رنج آن جهان ** سهل باشد رنج دنیا پیش آن
- Ahiret azabını tavsife imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının ehemmiyeti olamaz.
-
ای خنک آن کاو جهادی میکند ** بر بدن زجری و دادی میکند
- Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.