English    Türkçe    فارسی   

2
2483-2492

  • گفت توبه کردم ای سلطان که من ** از سر جلدی نه لافم هیچ فن‏
  • Adam dedi ki: “Sultanım, tövbe ettim. Bir daha böyle bir cürette bulunmam, böyle bir lâf etmem.”
  • این جهان تیه است و تو موسی و ما ** از گنه در تیه مانده مبتلا
  • Bu cihan bir çöldür, sen Musa’sın. Biz de günahımız yüzünden çölde iptilâlara uğramış kişileriz.
  • سالها ره می‏رویم و در اخیر ** همچنان در منزل اول اسیر 2485
  • Yıllarcadır yol görüyoruz, fakat sonunda yine ilk konakta esiriz.
  • گر دل موسی ز ما راضی بدی ** تیه را راه و کران پیدا شدی‏
  • Musa’nın gönlü bizden razı olsaydı, bu çöle bir yol, bir uç bulunurdu.
  • ور به کل بیزار بودی او ز ما ** کی رسیدی خوانمان هیچ از سما
  • Fakat bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir miydi?
  • کی ز سنگی چشمه‏ها جوشان شدی ** در بیابان‏مان امان جان شدی‏
  • Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı kurtarabilir miydik?
  • بل به جای خوان خود آتش آمدی ** اندر این منزل لهب بر ما زدی‏
  • Hattâ bundan vazgeçtik, yemek yerine üstümüze ateş yağar, konduğumuz bu konakta alevlenir, yanardık.
  • چون دو دل شد موسی اندر کار ما ** گاه خصم ماست گاهی یار ما 2490
  • Musa, bizden hem hoşnut, hem değil, gâh dostumuz, gâh düşmanımız.
  • خشمش آتش می‏زند در رخت ما ** حلم او رد می‏کند تیر بلا
  • Hışımı; pılımızı, pırtımızı ateşlemekte, hilmi belâya siper olmakta.
  • کی بود که حلم گردد خشم نیز ** نیست این نادر ز لطفت ای عزیز
  • Nasıl olur da hem hilimle muamele eder, hem hışımla? Fakat ey aziz Tanrı, bu senin lütfundan, bu lütuf, az görülmüş, bir şey değil ki.