-
کی بود که حلم گردد خشم نیز ** نیست این نادر ز لطفت ای عزیز
- Nasıl olur da hem hilimle muamele eder, hem hışımla? Fakat ey aziz Tanrı, bu senin lütfundan, bu lütuf, az görülmüş, bir şey değil ki.
-
مدح حاضر وحشت است از بهر این ** نام موسی میبرم قاصد چنین
- Adamın karşısında bulunan kimseyi yüzüne karşı methetmesi hoş bir şey değil. Onun için Musa’nın adını mahsus anıyorum.
-
ور نه موسی کی روا دارد که من ** پیش تو یاد آورم از هیچ تن
- Yoksa değil Musa, kim olursa olsun. Senin karşında başka birinden bahsetmem yaraşır mı?
-
عهد ما بشکست صد بار و هزار ** عهد تو چون کوه ثابت برقرار 2495
- Bizim ahitlerimiz yüzlerce, binlerce defa bozuldu. Fakat senin ahdin dağ gibi, yerinden bile oynamıyor.
-
عهد ما کاه و به هر بادی زبون ** عهد تو کوه و ز صد که هم فزون
- Bizim ahdimiz saman çöpüne benzer, her çeşit rüzgâra karşı zebundur. Senin ahdinse dağ gibi, hatta yüzlerce dağdan da kuvvetli.
-
حق آن قوت که بر تلوین ما ** رحمتی کن ای امیر لونها
- O kuvvet hakkı için ey renklere sahip olan, bizim renkten renge girişimize bir acı!
-
خویش را دیدیم و رسوایی خویش ** امتحان ما مکن ای شاه بیش
- Kendimizi de gördük, rüsvay oluşumuzu da. Padişahım, bizi fazla imtihana çekme.
-
تا فضیحتهای دیگر را نهان ** کرده باشی ای کریم مستعان
- De ey kerem sahibi ve yardımı istenen Tanrı, öbür ayıplarımızı, öbür kötülüklerimizi gizli bırak.
-
بیحدی تو در جمال و در کمال ** در کژی ما بیحدیم و در ضلال 2500
- Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte sapıklıkta sonsuz!
-
بیحدی خویش بگمار ای کریم ** بر کژی بیحد مشتی لئیم
- Şu bir avuç aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz lütfunla, cemal ve kemalinle ört.