English    Türkçe    فارسی   

2
2551-2560

  • گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** این بگو کای سهل کن دشوار را
  • Peygamber, o hastaya dedi ki: “Sen, şunu söyle; Tanrı, sen bize güçlükleri kolaylaştır.
  • آتنا فی دار دنیانا حسن ** آتنا فی دار عقبانا حسن‏
  • Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da.
  • راه را بر ما چو بستان کن لطیف ** منزل ما خود تو باشی ای شریف‏
  • Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Tanrı, konağımız zaten sensin.”
  • مومنان در حشر گویند ای ملک ** نی که دوزخ بود راه مشترک‏
  • Müminler mahşerde derler ki; “Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?
  • مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار 2555
  • Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş.
  • نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی‏
  • İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
  • پس ملک گوید که آن روضه‏ی خضر ** که فلان جا دیده‏اید اندر گذر
  • Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
  • دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت‏
  • Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
  • چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
  • Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
  • جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا 2560
  • Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: