-
مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار 2555
- Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş.
-
نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی
- İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
-
پس ملک گوید که آن روضهی خضر ** که فلان جا دیدهاید اندر گذر
- Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
-
دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت
- Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
-
چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
- Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
-
جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا 2560
- Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz:
-
آتش شهوت که شعله میزدی ** سبزهی تقوی شد و نور هدی
- Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
-
آتش خشم از شما هم حلم شد ** ظلمت جهل از شما هم علم شد
- Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
-
آتش حرص از شما ایثار شد ** و آن حسد چون خار بد گلزار شد
- Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
-
چون شما این جمله آتشهای خویش ** بهر حق کشتید جمله پیش پیش
- Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.