-
از برای لطف عالم را بساخت ** ذرهها را آفتاب او نواخت
- Âlemi lütfetmek için yarattı. Zerrelere, onun güneşi riayetlerde bulundu.
-
فرقت از قهرش اگر آبستن است ** بهر قدر وصل او دانستن است
- Ayrılık bile, onun kahrından doğmakla berber vuslatın kadrini bilmek içindir.
-
تا دهد جان را فراقش گوشمال ** جان بداند قدر ایام وصال
- Bu suretle diler ki ayrıldığı, canın kulağını bursun, onu tedibetsin de can, vuslat günlerini bilsin.
-
گفت پیغمبر که حق فرموده است ** قصد من از خلق احسان بوده است 2635
- Peygamber “Tanrı, âlemi yaratmadan maksadım, ihsan etmekti.
-
آفریدم تا ز من سودی کنند ** تا ز شهدم دستآلودی کنند
- Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını bansınlar.
-
نی برای آن که تا سودی کنم ** و ز برهنه من قبایی بر کنم
- Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım, dedi” buyurmuştur.
-
چند روزی که ز پیشم رانده است ** چشم من در روی خوبش مانده است
- Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde.
-
کز چنان رویی چنین قهر ای عجب ** هر کسی مشغول گشته در سبب
- Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey. Herkes sebeple meşgul olup durmakta.
-
من سبب را ننگرم کان حادث است ** ز انکه حادث حادثی را باعث است 2640
- Hâlbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur.
-
لطف سابق را نظاره میکنم ** هر چه آن حادث دو پاره میکنم
- Ben ezeli lütfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.