گفت اه چون حکم راند بیدلی ** در میان آن دو عالم جاهلی
Kadı, bir ah edip dedi ki: “Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
آن دو خصم از واقعهی خود واقفند ** قاضی مسکین چه داند ز آن دو بند
O iki hasım, ne yaptıklarını bilirler. Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin?
جاهل است و غافل است از حالشان ** چون رود در خونشان و مالشان
Hallerini bilmez, gafildir. Böyle olduğu halde kanlarına, mallarına nasıl hükmedecek?”
گفت خصمان عالمند و علتی ** جاهلی تو لیک شمع ملتی
Naip “Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Hâlbuki sen, cahilsin ama şeriat mumusun.
ز انکه تو علت نداری در میان ** آن فراغت هست نور دیدهگان2750
Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur.
و آن دو عالم را غرضشان کور کرد ** علمشان را علت اندر گور کرد
O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
جهل را بیعلتی عالم کند ** علم را علت کژ و ظالم کند
Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.
تا تو رشوت نستدی بینندهای ** چون طمع کردی ضریر و بندهای
Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi.
از هوا من خوی را واکردهام ** لقمههای شهوتی کم خوردهام
Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim.
چاشنی گیر دلم شد با فروغ ** راست را داند حقیقت از دروغ2755
Gönlümün tat alma duygusu aydın, doğruyu yalandan ayırt eder.