English    Türkçe    فارسی   

2
2746-2755

  • گفت اه چون حکم راند بی‏دلی ** در میان آن دو عالم جاهلی‏
  • Kadı, bir ah edip dedi ki: “Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
  • آن دو خصم از واقعه‏ی خود واقفند ** قاضی مسکین چه داند ز آن دو بند
  • O iki hasım, ne yaptıklarını bilirler. Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin?
  • جاهل است و غافل است از حالشان ** چون رود در خونشان و مالشان‏
  • Hallerini bilmez, gafildir. Böyle olduğu halde kanlarına, mallarına nasıl hükmedecek?”
  • گفت خصمان عالمند و علتی ** جاهلی تو لیک شمع ملتی‏
  • Naip “Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Hâlbuki sen, cahilsin ama şeriat mumusun.
  • ز انکه تو علت نداری در میان ** آن فراغت هست نور دیده‏گان‏ 2750
  • Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur.
  • و آن دو عالم را غرضشان کور کرد ** علمشان را علت اندر گور کرد
  • O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
  • جهل را بی‏علتی عالم کند ** علم را علت کژ و ظالم کند
  • Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.
  • تا تو رشوت نستدی بیننده‏ای ** چون طمع کردی ضریر و بنده‏ای‏
  • Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi.
  • از هوا من خوی را واکرده‏ام ** لقمه‏های شهوتی کم خورده‏ام‏
  • Ben hevadan vazgeçmişim, şehvet lokmalarını az yemişim.
  • چاشنی گیر دلم شد با فروغ ** راست را داند حقیقت از دروغ‏ 2755
  • Gönlümün tat alma duygusu aydın, doğruyu yalandan ayırt eder.
  • به اقرار آوردن معاویه ابلیس را
  • Muaviye’nin İblis’i söyletmesi